ŞAHİKA TEKAND İLE TİYATRO, TOPLUM VE SON ESERİ "ÖLÜYOR MU NE?" ÜZERİNE

Türk tiyatro ve sinemasının öncü isimlerinden Şahika Tekand, sanat kariyerinde derin düşünce, toplumsal eleştiri ve sanatın evrenselliği temalarını odağına alan bir sanatçı olarak öne çıkıyor. Yazıp yönettiği etkileyici oyunlarla sanatseverlerle buluşan Tekand, İKSV’nin düzenlediği 28. İstanbul Tiyatro Festivali’nde prömiyerini yapan son eseri Ölüyor Mu Ne? ile sezon boyunca %100 Studio’da izleyicilerini ağırlıyor. Bu röportajda Tekand ile tiyatro ve toplum ilişkisini, sahneleme ve oyunculuk yöntemlerini ve sanat kariyerinin dönüm noktalarını derinlemesine konuştuk.

1988'de Studio adı altında oyunculuk stüdyonuzu kurdunuz ve 1990 yılı itibariyle kendi yönteminizi geliştirdiniz. Sahneleme ve oyunculuk yönteminizle ilgili uzun yıllara yayılan çalışmalarınızın, deneyimlerinizin aracılığıyla geliştirdiğinizi düşündüğümüz yönteminiz hakkında biraz konuşabilir miyiz? “Performatif Sahneleme ve Oyunculuk Yöntemi” adını verdiğiniz bu yönteminizi geliştirirken hangi deneyimlerinizden ilham aldınız?

Şahika Tekand: Aslında böyle bir yöntemin ortaya çıkması ve yıllar içinde olgunlaşması, benim çağın gereklerine uygun olarak, seyir yerine dürüstçe ulaşacak bir anlatım biçimi arayışımdan kaynaklandı. Değişen dünya, yeni anlatım biçimlerini de zorunlu kılıyor. O nedenle tam da içinde yaşadığımız koşullardan. değişen dünyadan ve tabii değişen seyir algısından bağımsız düşünülemeyecek birşeydir oyun kurma, sahneleme ve oynama süreci. Performatif Sahneleme ve Oyunculuk Yöntemi de tam olarak, bugünün koşullarının canlı gösterisinin ne olabileceği sorunundan ilham alınarak ortaya çıktı.

Yönettiğiniz oyunlarda birçok kez toplumsal temaları işlediniz. Bu temaları seçme ve işleme sürecinizdeki düşünsel yaklaşımınız nedir?

Şahika Tekand: Ben hayattan, dünyada olup bitenden tümüyle memnun bir insanın sanat üretebileceğini düşünmüyorum. Sanat varlığı gereği hayata muhaliftir zaten. Bütün olup bitenin içinde yaşayıp, deneyimleyip, tanıklık edip bunlar hakkında hissetmemek ve düşünmemek mümkün değil. İşte bütün o temalar bu nedenle kendiliklerinden kağıda dökülüyor, sahneye geliyor adeta. Ben özellikle seçiyormuşum gibi bile gelmiyor. Ancak bunları ifade edebilmek için yüksek teatral bir biçim yaratma arayışından hiç vazgeçmemiş olmak, benim inat noktam.

Oyunlarınızı yönetirken ve yazarken, sahneleme ve oyunculuk yönteminizde hangi unsurları öne çıkarıyorsunuz? Seyirciyle etkileşim kurma ve düşündürme sürecinde nasıl bir yaklaşım benimsiyorsunuz?

Şahika Tekand: Benim oyunlarım adeta bir ‘game’ dir. Teatral olanı bu ‘game’ taşır. O nedenle seyirciyle tam ‘şimdiki zaman’da tümüyle gerçek bir ilişki kurarak ve oyunun artistik dilini ‘game’in kuralları üzerinden seyirci ile bütün şeffaflığıyla paylaşarak seyir yeri ve oyun alanının birlikte deneyimledikleri yeni bir ‘şimdiki zaman gerçekliği’ yaratmayı amaçlar.

Sahne düzenleriniz hakkında neler söyleyebilirsiniz? Oyuncularınız bu zorlu koşullara nasıl adapte oluyorlar?

Bizim oyuncularımızın tümü, birer sanatçı olarak donanarak yetişmiş olmalarının yanısıra aynı zamanda birer sporcu, birer müzisyen olarak da kendilerini donatırlar. O nedenle oyunun koşullarının zorlu olması onlar için her zaman birer eğlence kaynağıdır. Onlar oyunu oynarken çok eğlendikleri için seyircinin eğlenmesi de mümkün olur ve oyuncular bu hazlarını seyirciyle de olanca açıklık ve dürüstlükleriyle paylaşırlar.

Oidipus Üçlemesi için “Studio Oyuncuları’nın Performatif Sahneleme ve Oyunculuk Yöntemi’nin ilkelerinin olgunluğa ulaştığı bir prodüksiyonlar dizisi” deniyor. Oidipus Üçlemesi’nden önceki bazı oyunların da bu gelişmeye aracı olduğu söyleniyor. Peki siz bu süreci ve benzetmeyi nasıl yorumlarsınız?

Şahika Tekand: Doğrusu bana da doğru gelen bir değerlendirme olur bu. İlk özgün oyunumuz ‘Gergedanlaşma’ belki de yöntemin temel taşlarının atıldığı oyundur ama Üçleme, gerçekten bizler için de yaptığımızın , izlemekte kuşku duymamız gerekmeyecek doğru bir yol olduğunu bizlere de yaşatan oyunlar oldu, uluslararası anlamda da yöntemin hem artistik hem de akademik anlamda dikkat çekmesine ve bir nirengi taşı olarak çağdaş tiyatro tartışmalarının önemli odak noktalarından biri haline gelmesine vesile oldu.

Tiyatro oyunlarında ve sinema filmlerinde oynadınız. Yönetmenlik ile oyunculuk arasında nasıl bir fark var sizce? Kendinizi daha çok oyunculuk yaparken mi görmeyi seviyorsunuz yoksa yönetmen olarak mı?

Şahika Tekand: Oyunculuk benim ilk göz ağrım ve asla vazgeçemeyeceğim tutkum. Ancak onun kadar tutkuyla oyun kurmayı ve yönetmeyi seviyorum. Oyunculuk beni yönetmen ve oyun yazarı yapan asıl kaynak. Aralarındaki temel fark ise yönetmen bütün olup bitecekler için olup bitebilme koşullarını yaratırken. oyuncu da bunların olup bitmesini gerçekleştirendir. O nedenle ben, bu ikisinin biri olmadan diğerinin olamayacağı bir ortak varoluş biçimi olduğunu düşünüyorum.

BUNLAR DA İLGİNİ ÇEKEBİLİR