Berlin ve İstanbul arasında kurdukları müzikal köprüyle melankoliyi umutla harmanlayan goldenblue; Ege Çolak ve Aykan Vural’ın hikâyesinde, dostluğun, ruh ikizliğinin ve müziğin birleştirici gücünü bulacaksınız. İlk albümleri Reflection’ın izinde çıktığımız bu sohbette, goldenblue’nun dünyasına yakından bakıyoruz.
goldenblue, 4 Ekim’deki ilk konserleri öncesinde bize hem müzikal yolculuklarını hem de melankoli ile umudu nasıl aynı potada erittiklerini anlattı.
-goldenblue’nun doğuşu, Berlin ve İstanbul arasına yayılan uzun mesafeli bir müzikal bağa dayanıyor. Bu bağın ilk tohumları nerede ve nasıl atıldı?
Bağımızın tohumları 2015 yılında İstanbul’da atıldı. (Ege, 2014’te bir süreliğine Berlin’den İstanbul’a taşınıyor.) O dönem Ege bir girl band’de vokalistti, Aykan ise şans eseri provaları dinlemeye gelmişti. Aramızdaki arkadaşlık yıllar içinde güçlendi ve müzikal anlamda da iyi anlaştığımızı fark ettik. Çeşitli gruplarda birlikte çalmaya başladık ve kısa süre içinde “goldenblue” bir cover band olarak (daha geniş bir ekiple) doğdu. Birlikte çaldığımız bu dönemin ardından Ege’nin 2019’da Berlin’e taşınmasıyla projeye ara verdik. Ancak mesafeye rağmen üretmeye devam ettik, beste yapmaya ağırlık verdik ve duo formatımız bu süreçte yavaş yavaş şekillendi.
-İkinizi bir araya getiren şey yalnızca müzik değil gibi görünüyor. Kendinizi “soulmate” olarak tanımlıyorsunuz; bu kavramın goldenblue’nun dünyasındaki yerini nasıl tarif edersiniz?
Bestelerimiz bizi çok yansıtıyor. Birbirimize her dönemde destek olduk, hâlâ da oluyoruz. Bu yüzden mesafe bizim için hiçbir zaman dezavantaj olmadı. İç dünyalarımız birbirine çok benziyor; ikimiz de “soft & sensitive soul”uz. Kendimizi soulmate olarak tanımlamamızın sebebi bu.
–Berlin ve İstanbul arasında kurduğunuz bu müzikal köprü üretim sürecinize nasıl yansıyor? Berlin’in elektronik yoğunluğu ve İstanbul’un duygusal yoğunluğu müziğinize nasıl etki ediyor?
Berlin’in elektronik sahnesiyle doğrudan bir bağımız yok aslında. Berlin’de indie/alternative sahne çok güçlü ve biz de gelecekte Berlin merkezli ve Avrupa odaklı çalışmayı planlıyoruz. Ama müziğimizi asıl besleyen şey şehirlerin sahneleri değil, dünyanın dört bir yanından dinlediğimiz sanatçılar. İstanbul doğduğumuz, tanıştığımız şehir; Berlin ise beraber çok vakit geçirdiğimiz yer. Üretim sürecimiz bazen mesafe nedeniyle yavaşlasa da acelemiz yok. Birbirimize baskı yapmadan, akışında üretmeyi tercih ediyoruz.
–Bir goldenblue şarkısı genellikle nerede başlıyor? Bir melodi mi, bir söz mü, bir his mi?
Şarkılarımızın çoğu (%80) Aykan’ın odasında başlıyor. Bir araya geldiğimizde inanılmaz hızlı üretebiliyoruz. Ama bazen Berlin’de bir sokakta, arabada gitarla ya da Beşiktaş’ta bir tiyatro salonunun alt katında (örneğin Blurred Mind) başlayabiliyor. Kayıt yaptığımız No5 stüdyosunda da sıfırdan şarkılar çıkabiliyor. Ege Berlin’deyken genellikle yazdığı şiirleri ve gitarla yaptığı besteleri Aykan’a gönderiyor, Aykan da bunları kendi tarzıyla işliyor. Bazen de Aykan tamamen bağımsız üretimler yapıyor. Yaratıcı sürecimiz hiç bitmiyor. Tıkandığımızda kısa bir ara veriyoruz, çünkü bir şekilde her zaman yolunu buluyor.
Müzikal uyumlarını dostluklarının gücüyle birleştiren goldenblue, ilk teklileriyle başlayan yolculuklarını albüm ve sahneye taşıdı.
–13 Haziran’da çıkan albümünüz Reflection, goldenblue’nun hikâyesinde önemli bir eşik. Albümün hazırlık süreci nasıl geçti?
Albümde yıllar içinde yazılmış ve bir kenarda bekleyen şarkılar da var (Box, Safe Place gibi). İlk başta sadece tekli yayınlamayı düşünüyorduk ama Ozan’ın motive etmesiyle albüm sürecine girdik. Bu süreç şarkılarımızı farklı bir gözle görmemizi, onlarla yeniden bağ kurmamızı sağladı. Bazı şarkıları sıfırdan şekillendirdik ve yeniden hayat verdik.
–“Reflection” isminin sizdeki karşılığı nedir? Dinleyiciler için nasıl bir yolculuk sunuyor?
Reflection, iç dünyamızı yansıttığımız bir albüm. Birçok dönüm noktamızı anlatan şarkılar var. Dinleyicilerin de kendi hayatlarına dair parçalar bulmalarını umuyoruz.
–Albümde sizin için özel bir yere sahip, “goldenblue’nun özünü en çok yakaladığımız şarkı bu” dediğiniz bir parça var mı?
Eğer tek bir “öz” varsa, bu çok renkli bir öz. Bu yüzden tek bir şarkıyla sınırlayamıyoruz. Yine de Clouds bizim için çok önemli bir yerde duruyor.
–İlk tekliniz episode bir iyileşme sürecini anlatıyordu. Sizce goldenblue’nun şarkıları dinleyiciler için nasıl bir duygusal sığınak sunuyor?
Benzer süreçlerden geçen insanlar kendilerini anlaşılmış hissedebilir. Melodilerde ya da vokalin derinliğinde bir sığınak bulabilirler. Yalnızlık hissini hafifletebilir.
–Melankoli ve umut arasında gidip gelen müziğiniz, dinleyicilerle nasıl bir bağ kuruyor sizce?
Çok samimi ve güçlü bir bağ kurduğunu düşünüyoruz. Çünkü melankoli ile umut arasında gidip gelmek çok tanıdık bir duygu.
–Müziğe başladığınız günden bugüne baktığınızda, “iyi ki” dediğiniz en büyük şey nedir?
Her şeyden önce arkadaşlığımız. Yaratıcı süreci birlikte paylaşabiliyor olmak çok anlamlı. Birbirimize kendimiz olabileceğimiz bir alan açıyoruz. Bunun farkında olmadan sağladığımız bir özgürlük olduğunu düşünüyoruz. Ayrıca No5 ile çalışmak da bizim için çok değerli.
–goldenblue’nun gelecek planlarında neler var? Yeni şarkılar, iş birlikleri, sürprizler?
Yeni şarkılar yolda. Hatta bu soruyu cevaplarken Aykan stüdyoda kayıt set-up’ının başında üretim yapıyor. Bunun dışında plak ve merch üzerine de çalışıyoruz.
–Son dönemde sizi heyecanlandıran bir müzisyen ya da şarkı var mı?
Aykan: Chartreuse (UK), Roomer (DE), Sren (TR) Ege: Gotts Street Park (UK)
–Canlı performanslarınızda sahne deneyimini nasıl şekillendiriyorsunuz? 4 Ekim’deki konserde size kimler eşlik edecek?
Bu formatla ilk albümümüzü yeni yayımladık ve henüz goldenblue adıyla sahneye çıkmadık. Ama hepimizin geçmişten sahne deneyimi var. 4 Ekim’deki konser için hem sahne hem prodüksiyon ekibimizle ciddi bir hazırlık içindeyiz. Bizimle sahnede gitar’da Mehmet Karagür, geri vokalde Eda Gemicioğlu, bas gitarda Onur Tulum ve davulda Mert Can Bilgin olacak.
–4 Ekim’de Fellini Félin konserinden önce %100 Studio sahnesinde olacaksınız. Bu konser sizin için ne ifade ediyor?
Bu bizim ilk resmi konserimiz olacak. Heyecanlıyız, çok sıkı çalışıyoruz. Bizim için bir kilometre taşı, “her şey olması gerektiği gibi ilerliyor” hissini veriyor.
–Son olarak, goldenblue’yu ilk kez keşfedecek bir dinleyiciye ne hissettirmek istersiniz?
Aslında tek bir emojiyle de anlatabilirdik: :’). Ama biraz açmak gerekirse; müziğimizin frekansı ile dinleyicinin bedeni arasında bir uyum, huzurlu bir melankoli ve yalnız olmadığını bilmenin verdiği güç… Hayattan bir şeyler beklemek yerine yaşamın kendisiyle daha güçlü bir bağ kurmasını sağlayacak bir his yaratmak isteriz.