OKAN BAYÜLGEN’İN GÖZÜNDEN YEPYENİ YENİ BİR DRAKULA HİKAYESİ

Okan Bayülgen, Bram Stoker’ın ölümsüz eserine kendi yorumunu katıyor ve Drakula’yı 1970’lerin dünyasında yeniden hayal ediyor. 27 Ocak'ta Zorlu PSM Turkcell Sahnesi’nde izleyicileri büyüleyici bir deneyim bekliyor!

-Bram Stoker’ın ikonik karakteri Drakula’ya farklı bir açıdan yaklaşma süreci sizin için nasıldı?

Bram Stoker’ın 1897’de kaleme aldığı bu eser ve karakter sinemada, tiyatroda, edebiyatta tabii ki çok fazla ele alındı. Bazen yeni hikayeler eklendi, bazen karakter günümüz dünyasına getirildi. Aynı şey Van Helsing ve Renfield için de geçerli. Benim Bram Stoker’ın Drakula adlı eserindeki bazı karakterlerden hareketle yazdığım bu oyun ise 1973 yılının son gecesinde Orient Express’te başlayıp, Drakula’nın şatosunda sona eriyor. Bana göre 1965-1975 yılları arasındaki sanatsal üretim, ilaç sanayindeki ve teknolojindeki gelişmeler, insanların cevaplarını bulmak istediği sorular kendi tarihimizde bir kırılma noktasının gerçekleştiğinin habercisiydi. Peki, Drakula 1970’lere kadar yaşasa ve 500 yıl yaşamış ölümsüz bir vampir olarak artık ölmeyi istese; Drakula’nın en büyük düşmanı -tabii dostu da olabilir- vampir avcısı Van Helsing ise ameliyatlar ile yaşamını uzatmaya çalışan, ideallerini gerçekleşmek için çabalayan ve ölümsüzlüğü isteyen bir adalet savaşçısı olsa nasıl olur? Aynı Drakula, ressam Caravaggio’nun önce tablolarıyla sonra da kendisiyle tanışıp gördüğü şey sonucunda büyülenip önce bir aşığa sonra da haris, yeteneksiz bir koleksiyonere dönüşse ne olur? İşte bunlar yazım aşamasında bizi yönlendiren temel sorulardı.

-Drakula romanı ve karakterleri birçok kez farklı uyarlamalara konu oldu. Bu projeyi diğer Drakula uyarlamalarından ayıran en özgün unsurlar nelerdir?

Sanırım ilk soruda da söylediğim gibi Drakula’nın bu sefer 1970’lerin dünyasında olması, ayrıca hiç korkutucu olmaması, ölmeyi istiyor olması ve yaşadığı aşk onu diğer Drakula’lardan ayıran özellikleri. Onu samuray kıyafetleri içinde görüyorsunuz. Üzerindeki kimonoyla Albert Camus’nün Sisifos Söyleni’nden bir parça okurken izliyorsunuz. Ayrıca sahnede orkestra tarafından Genesis, Dawid Bowie, King Crimson çalarken kırmızı yün ipliklerden oluşan Caravaggio var. Van Helsing Coppola’nın filmindeki Anthony Hopkins gibi değil. Hugh Jackman’ın oynadığı deri trençkotlu Marvel karakteri de değil. Oyunda kafa karıştıran bir yazar kadın var. Ressam Artemisia Gentileschi var. Drakula’nın mezarından çıkarıp getirdiği, şatodaki zombilere – biz onlara otomatlar diyoruz- piyano çalsın diye kullanılan Bach var. Sivri dişler, akan kanlar yok. Herkes hem çok fantastik hem çok gerçek. Sekiz ana karakterin ve otomatların trajedisini izliyorsunuz bu oyunda.

-Oyunun hikayesini 77 yıl sonrasına taşımanızın arkasındaki motivasyon nedir?

Hikayeyi romanın yazımından 77 yıl sonrasına taşırken aslında günümüzden de 50 yıl öncesine gitmiş oluyoruz. Yani oyunda kullanılan müziklerin, seyirciye bizzat Drakula tarafından gösterilen plakların bugün 50. yılı kutlanıyor. Bu daha önce hiçbir tiyatro oyununda olmamış bir şey; kimse bahsetmedi bu sanatçılardan, bu plaklardan. Drakula, kütüphane sahnesinde elindeki plağı Renfield’a gösterip “Bu bir başyapıt. Genesis - Lamb Lies Down on Broadway. İnsanlık üstün bir üretim içerisinde. Ama bu üretimin kitleler tarafından paylaşıldığı son yılları yaşıyoruz. Sonra çöküş başlayacak. Üretim yavaşlayacak, alaledeleşecek. Kendini tekrar etmeye başlayacak.” diyor. 500 yıldır bir sürü şey gören bu karakterin, bugün için de bazı kehanetleri var tabii. Ve bence bu kehanetlerin hepsi doğru. Sırf Drakula’ya bunu söyletmek için bile tercih ettim diyebilirim hikayeyi 77 yıl sonraya taşımayı.

-Van Helsing karakterinde Hayko Cepkin’i görmek izleyici için heyecan verici olacak. Hayko Cepkin ile bu projede bir araya gelme fikri nasıl gelişti? Van Helsing’e kattığı özgün yorum hakkında neler düşünüyorsunuz?

Hayko Cepkin bu ülkenin en özel ve en önemli ses sanatçılarından biri. Jekyll&Hyde müzikalindeki performansıyla bize gösterdiği şey ise bambaşkaydı. Hayko benim her zaman birlikte çalışmak istediğim arkadaşımdır. Richard projesinde de birlikte olmak istemiştim ama tam o sırada Jekyll&Hyde projesini kabul etmişti ve dünya çapında bir performansa imza attı. Drakula’da da birlikte olmayı çok istedim. Hatta daha metin yazılmamışken iki buçuk sene kadar önce şu an oyunda söylediği Deep Purple’ın Fools şarkısını yolladım bir gece ona. Van Helsing rolünü teklif etmek için Hayko’nun evine gittim ekibimle. O da Van Helsing gibi bir savaşçı. Kendini zorlayacak şeylerin peşinden giden bir sanatçı. Aynı şeyi tekrar etmek istemiyor. Buradaki asıl mesele bu bir müzikal değil ve Hayko beklenenin aksine neredeyse hiç şarkı söylemiyor oyunda. Onun ve benim dışımda oyunda başka başroller de var ve onların hikayesinin bir parçası olarak oyun veriyor, sırasını bekliyor. Altından çok zor kalkılacak bir rolü müthiş bir incelikle oynuyor şimdi. Bu çok özel birliktelik için kendisine minnettarım.

-Oyun boyunca bu iki karakterin çatışması veya ortak noktaları hakkında ne gibi ipuçları verebilirsiniz?

Bir av ve avcı olmalarına rağmen birbirlerini iyi tanıyan eski birer dost aslında bunlar. Avınızın zaaflarını bilirseniz onu köşeye sıkıştırmanız çok kolaydır. Avcının asıl istediğinin ne olduğunu bilirseniz hamlelerini artık siz kontrol etmeye başlarsınız. Bu kaçma-kovalama bir süre sonra belki birbirine hayranlık duymayı da getirir. Biraz Al Pacino ve Robert de Niro’nun oynadığı Heat filmindeki gibiler Van Helsing ve Drakula. Seyircinin zaman zaman Drakula’nın tarafında olacağı, zaman zaman da Van Helsing’i haklı bulacağı sonunda kim kazanacak diye beklediği bir satranç problemi bu oyun.

-Ahmet Güvenç ve diğer ünlü müzisyenlerden oluşan orkestra, sahnede önemli bir yer tutuyor. Müzikal kimliğiyle ön plana çıkan bu prodüksiyon, Drakula'nın dünyasını nasıl şekillendirecek?

Oyun için özellikle seçilen bu müzikleri Türkiye’nin en özel orkestrasını kurmadan gerçekleştirmemiz mümkün değildi. Ülkemizin en önemli basçılarından duayen Ahmet Güvenç, caz piyanisti Uraz Kıvaner, caz davulcusu Ayhan Öztoplu, gitarda müthiş bir yetenek olan Sertan Küley, orkestra şefimiz Kemal Alpan ve tüm sahne üzerindeki tüm ses düzenini gerçekleştiren ve gitaristimiz Murat Tükenmez’den oluşan bu orkestra dönemin müziklerini canlı olarak müthiş bir şekilde icra ediyorlar. Ahmet Abi’nin bizimle birlikte olmasının nasıl bir anlamı olduğunu ve kıymetini anlatmak mümkün değil.

-Karanlık bir karakter olan Drakula’yı bu özel sahnede canlandırmak sizin için ne ifade ediyor? Seyirciyi nasıl bir atmosfer bekliyor?

Bu Drakula korkutucu değil. Karanlıklardan çıkıp sizi korkutmuyor. Felsefesi var, anlatmak istediği şeyler var, aşkı için çektiği vicdan azabı var. Bu onu iyi biri yapmıyor tabii ki. Ama Drakula’nın da dediği gibi “Ejderhalar, vampirler, çocuklara anlattığınız masallar bunlar. İyilerle kötülerin savaştığı edebiyatınız aslında günah çıkarmaktan başka bir şey değil.” Ben Drakula karakterini bulmaya çalışırken acaba Drakula Salvador Dali mi, acaba şunun gibi mi falan diye yönetmen yardımcıma sürekli bir fikirle giderken bir gece bana dedi ki “Niye Drakula’yı bu kadar uzakta arıyorsun? Drakula sensin. Çalmadığın gitar koleksiyonların, toplayıp evde istiflediğin tabloların, umutsuzluğun, cesaretin…” Doğru, Drakula benim. Fakat zor olan insanın kendinden yola çıkarak bir şeyi oynaması.

-Sahnede izleyiciyi korku, merak ve heyecan içinde bırakacak unsurlar üzerine nasıl çalıştınız? Korku ve gerilim atmosferini canlı olarak sahneye aktarmak, sizin bakış açınızla nasıl bir deneyim olacak?

Ben seyirciyi korkutan bir Drakula yapmadım. Bunu yapmak istemem zaten. Seyircinin kafasında bazı sorular kalsın isterim. Bu sorular ertesi gün işe gittiklerinde, yolda yürürken hala onları rahatsız etsin isterim. Bir şeyden bahsetmişlerdi oyunda o ne acaba diye araştırsın isterim. Richard ile başlattığımız oyun sonrası söyleşileri Drakula’da Hayko Cepkin ve oyuncularımızla devam ettiriyoruz ve görüyoruz ki bizim müthiş akıllı ve entelektüel bir seyircimiz var. Ünlü görme deneyimi için değil dünyanın en çok okunan kitaplarından birinin yeniden yazımı olan bir oyunda kendilerine yeni sorular bulmayı deneyimlemek için geliyorlar. Bundan daha güzel bir şey olamaz.

BUNLAR DA İLGİNİ ÇEKEBİLİR