IŞIL YÜCESOY: SAHNENİN BÜYÜLÜ DÜNYASINDA BİR ÖMÜR

Türk tiyatrosunun ve sinemasının duayen ismi Işıl Yücesoy, 8 Mart akşamı Turkcell Platinum Sahnesi'nde sahnelenecek İzninle adlı oyunuyla seyircisiyle buluşmaya hazırlanıyor. Sanat hayatına Devlet Tiyatroları'nda adım atan; sinema ve müzik dünyasında da unutulmaz izler bırakan Yücesoy, bu kez sahnede Açelya karakteriyle bir başkaldırı ve özgürleşme hikâyesini anlatıyor. Kendisiyle hem yeni oyununu hem de sanat yaşamındaki deneyimlerini konuştuk. Sanatın farklı disiplinlerinde yarattığı etkileyici performanslarla seyircinin kalbinde taht kuran Yücesoy, İzninle ile tiyatroseverlere unutulmaz bir deneyim yaşatacak. İşte o samimi ve keyifli sohbetimiz…

"İzninle" oyunu, Açelya karakterinin toplum baskısı ve rutinlerden kurtulma çabasını anlatıyor. Sizce bu hikaye günümüz kadınlarına nasıl bir mesaj veriyor? Açelya karakterini canlandırırken sizi en çok etkileyen şey ne oldu?

Açelya, günlük yaşamımızda karşılaştığımız, tanıdığımız, dostluk kurduğumuz onlarca kadından biri… Belki sizsiniz, belki komşunuz, belki anneniz, belki de az da olsa ben. Oyunun ilginç tarafı, sadece bir kadın oyunu olması değil, aynı zamanda bir erkek oyunu da olması. Seyreden erkeklerin bir kısmı belki de bu oyunda kendini bulacak, kendini görecek. Bu oyunu seçerken topluma ayna tutmak istedim. İnsanlar kendilerinden bir parça görsün, yaşadıklarını sahnede hissetsin istedim. Ne kadar “Hayır, böyle değil” desek de, istisnalar kaideyi bozmaz; hayat hepimiz için aynı… Tıpkı perde açıldığında söylediğim ilk şarkıda olduğu gibi.

“İster davacısı ol, istersen davalısı… Hayat her zaman haklı… Bazen benzer sevinçler bazen ortak acılar hayat herkese aynı…”

Bu oyun bir Shakespeare değil, bu bizim oyunumuz, bizim kadınımız, bizim erkeğimiz, bizim hayatımız. Bu öyküyü anlatırken bana heyecan veren, kendimizi kendimize anlatmayı seçmenin farkındalığıydı…

45 yıllık bir evlilik hikayesini anlatan "İzninle" oyununda, uzun süreli ilişkilerde yaşanan zorlukları ve toplumun dayattığı kalıpları ele alıyorsunuz. Sizce günümüzde evlilik ve ilişkilerin doğası nasıl değişti? Bu konuda seyircilerden nasıl tepkiler alıyorsunuz?

Hayatın içinden, birçok kadının yaşadığı; bazılarının belki de anlatmaya cesaret edemediği, kimilerinin ise "şansım böyleymiş" diyerek kabullendiği bir hikayeyi anlatıyorum. Bu kadar tanıdık olduğum biriyle aynı yola çıkıp, zaman zaman kader birliği ediyoruz… Oyun süresince gelen tepkilerden anlıyorum ki, Açelya ile birlikte hayal kurabiliyoruz. Seyircilerin her biri Açelya’nın hikayesine bir şekilde tanıdık hissediyor. Bu yüzden zaman zaman hüzünlenip hatta gözyaşı döküyor, bazen de güçlendiklerini hissederek salondan yepyeni kararlarla ayrılıyorlar. Oyunun sonunda bunları benimle paylaşmaları ise adeta hep birlikte çoğaldığımızı hissettiriyor.

Tiyatro, sinema ve müzik gibi farklı sanat dallarında başarıyla yer aldınız. Bu disiplinler arasında geçiş yaparken sizi en çok besleyen ve zorlayan yanlar neler oldu? Özellikle tiyatronun sizin için özel bir yeri var diyebilir miyiz?

Aslına bakarsanız, yaptığım tüm profesyonel işlerin içinde aslan payını tiyatronun aldığını görebilirsiniz. İfade, vurgular, mimikler... Yani konservatuvarda aldığım eğitimi her anlamda kullanıyorum. Eğer biraz olsun başarılı olabildiysem, bunun anahtarı tiyatrodur. Farklı disiplinlerde çalışıyor gibi görünsem de aslında her projede tiyatronun sihriyle var oluyorum.

Sanat hayatınız boyunca canlandırdığınız karakterler arasında sizi çok etkileyen ve unutamadığınız bir rol oldu mu?

Onların hepsi benim çocuklarım hangisini unutayım ki hepsini ben büyüttüm hepsine ben emek verdim hiçbirini birinden ayırmam mümkün değil.

2002 yılında "Küçük Adam Ne Oldu Sana" performansınızla Afife Jale ve Sadri Alışık ödüllerini kazandınız. Her biri birbirinden değerli ödüller bir sanatçı için elbette… Sizin için en anlamlı ödül hangisi oldu?

Saygın bir ödül, sanatçıyı motive eder ve beraberinde daha büyük bir sorumluluk getirir. Daha iyiye gitmek, çıtayı bir tık daha yükseltmek için size bir şans verilmiştir ve bunu heba etmek istemezsiniz. Bir sanatçı için ödül almak gurur verici bir duygudur. Aldığım her ödül benim için anlamlıdır. Takdir edilmek ve emeğin ödülle taçlandırılması paha biçilemez bir his.

Eyüboğlu Koleji'nde 16 yıl boyunca drama eğitmenliği yaptınız ve birçok genç yeteneği keşfettiniz. Genç sanatçılara tavsiyeniz neler? Türkiye'de tiyatro ve sinema alanında genç yeteneklerin önündeki en büyük engeller sizce neler?

Estağfurullah, Eyüboğlu Koleji'nde kimseyi keşfetmedim çünkü oradaki öğrenciler henüz 13-14 yaşlarındaydı. Onlara hayatı anlatırken, çeşitli roller vererek kendilerini tanımalarına yardımcı oldum. Genç oyuncu kardeşlerime, öğrencilerime tek bir tavsiyem var: "Ben oldum" demesinler, çünkü bu meslekte tam anlamıyla “olmuş” hiçbir şey yoktur, sadece çeşitli deneyimler vardır. Parmak izi kadar farklı yollar mevcuttur. Kim "Ben oldum" diyorsa bilsin ki çok kısa bir sürede çürümüş bir armut gibi dalından düşer gider...

Seyirci inanılmaz bir sezgiye sahiptir ve direksiyon tamamen onun elindedir; sizi bir anda göklere çıkarabileceği gibi, aynı hızla tepetaklak da edebilir. Bu yüzden, var olmak istediğiniz seviyeyi ve ortamı akıllıca seçmeli, seçtiğiniz ortama saygı duymalı ve mutlaka çok çalışarak ona sahip çıkmalısınız.

"Unutursam Fısılda" filminde Hümeyra ile birlikte oynadınız ve unutulmaz bir ikili oldunuz. O film setinde yaşadığınız en ilginç anıyı bizimle paylaşır mısınız?

Hümeyra ile oynamak bir şanstır. Bir film ya da yapıtın başarısı, büyük ölçüde kadrosuna bağlıdır. Hümeyra, yumuşacık oyunculuğu, rol arkadaşına duyduğu empati ve bir verdiğinizde on alabileceğiniz müthiş yeteneğiyle eşsiz bir sanatçıdır. Onunla aynı ekranı paylaşmak benim için büyük bir onurdu. Çalışmalarımız sırasında öylesine dostça, öylesine kahkahayla dolu, öylesine keyifli günler geçirdik ki… Her anımız, hayatımızda unutulmaz birer hatıra olarak kaldı. Ve kulağımda hep onun "Kerimem" diyen sesi çınlayacak, ömür boyunca.

Sanat hayatınız boyunca pek çok farklı karaktere hayat verdiniz. Sizi en çok zorlayan ve üzerinde en çok çalıştığınız karakter hangisi oldu?

Sayın Arsen Gürzap’ın sahneye koyduğu “Orkestra” adlı oyun, beni zorlamaktan ziyade her zamankinden daha fazla çalışmaya ittiği için benim açımdan kolay bir süreç olmadı. Çünkü o oyunda, uzun yıllardır elimi dahi sürmediğim piyanomun kapağını açmak zorunda kaldım. Hem çalıp hem şarkı söylemek hem de son derece dramatik bir oyuna hazırlanmak gerçekten kolay değildi. Ama iyi ki yapmışım. Orkestra, beni ben yapan basamakların en önemlisidir bence…

Son olarak, 8 Mart’ta İzninle’yi izlemeye gelecek seyircilere neler söylemek istersiniz? Bu oyun onlara neler hissettirecek?

Karşılarındaki aynaya baksınlar… Belki kendilerini görecekler. Eğer görürlerse, gördükleri üzerine biraz düşünmelerini isteyeceğim.

Hayatı ayrıntılarıyla özümsemenin, kendi ayakları üzerinde duracak kadar özgür olmanın değerini… Kendi kendine yetmenin insana kattığı gücü… Bize yaşamak için biçilen hayatın ne kadar kısa olduğunu ve günün sonunda, bu sonlu dünyada aslında yalnız olduğumuzu anlatacağım, gönlüm ve gücüm yettiğince.

Her kadın biraz Açelya’dır ya da Açelya’ya adaydır…

BUNLAR DA İLGİNİ ÇEKEBİLİR