Son dönemin dikkat çeken genç müzisyenlerinden Ekin Beril ile müzikal yolculuğunu, kariyerindeki dönüm noktalarını ve 18 Ekim’deki %100 Studio konseri üzerine konuştuk. Sosyal medyanın getirdiği şöhreti nasıl yönettiğini, müziğe olan tutkusunu ve gelecekteki projelerine dair ipuçlarını bu özel röportajda bizlerle paylaştı.
Müzik serüvenine çok küçük yaşlarda başladığını biliyoruz. Çocukluğunda evdeki amfi, mikrofon ve org ile olan ilişkini ve bu süreçte müziği nasıl keşfettiğini anlatır mısın?
Şöyle bir anı hatırlıyorum. Evde, sanırım 4-5 yaşlarındayım, ailemi yanıma çağırmışım. Orgun tuşlarına rastgele basıp; “bakın ben beste yaptım” diyerek, uydurma bir şarkı söylüyorum. Müzikten hep çok keyif aldığımı hatırlıyorum. İlkokulda bir çocuk korosuna girdim. Orta okula geldiğimde ise bir elektro gitar alıp kursa başladım. Ancak her zaman en sevdiğim şey şarkı söylemekti. Lise ve üniversitede okurken, bir yandan çeşitli gruplarla solist olarak sahnelere çıkmaya başladım. Müziğin bir hobi olması ve yanında bir meslek sahibi olmak gerektiği anlayışıyla büyütülmüş biriydim. Ta ki internette kendi cover’larımı paylaşıp, yüzbinlerce beğeni alana kadar. O zaman hayatıma sadece müzik yaparak devam etmeye karar verdim.
Kariyerinin başlangıcında sosyal medyada paylaştığın videolarla tanındın ve dikkat çektin. Evinde farklı enstrümanları kullanarak yaptığın müziklerle “bedroom pop”un bayrak taşıyan isimlerinden biri oldun. Bu süreç senin için nasıl gelişti ve sosyal medyanın kariyerindeki etkisi hakkında neler söylemek istersin?
Üniversitedeyken bir yabancı pop cover grubum vardı ve taksimde çeşitli mekanlarda sahneye çıkardık. Ben 2. sınıfa geldiğimde Gezi Olayları oldu. Sonrasında Taksim bir daha eskisi gibi olmadı. Mekanlar kapandı ve Beyoğlu gece hayatı çeşitliliğini kaybetti. Böyle olunca müziği artık evde yapmaktan başka çarem kalmamıştı. O dönem pek enstrümanım yoktu. Ben de kendime eşlik etmek için acapella kayıtlar alıp kısa videolar yaptım. Bunları Instagram ve Vine’da paylaştım. Aslında başta can sıkıntısından yaptığım bu editler bir anda çok popüler oldu. 2016 yılında Instagram’da 800 bin takipçim olmuştu. O dönem internette müzik yapıp bu şekilde etkileşim almanın ilk örneklerinden biri oldum. Bu videolar çok başarılı olsa da çok uzun süre devam etmedim çünkü kendini tekrar etmekten sıkılan biriyim. O dönem Caner Anar’la (Playjoy) tanıştık. Beni elektronik müzik ve kayıt dünyasıyla buluşturdu diyebilirim. Bu sayede evimde çeşitli ekipmanları kullarak elektronik müzikler yapmaya başladım. Yaptığım Loop cover’lar da çok beğenildi. Ancak onu da uzun süre sürdürmedim çünkü beste yapmaya karar verdim. Kendimi tekrar etmek zorunda olmadan, özgürce müzik yapabilmenin en güzel yolunun kendi şarkılarını yazıp bestelemek olduğunun farkına vardım.
2015 yılında Bengü’nün vokalistliğine adım attın. Bu deneyimin müzikal yolculuğunda nasıl bir etki yarattığını düşünüyorsun?
Bengü henüz daha cover’larım yeni popülerleşirken beni buldu ve sahnelerine çağırdı. Birkaç ay vokalistlik yaptım. Bu sürede konserler ve organizasyonlara, ekip ve orkestralara dair çok şey öğrendim. Vokalistliği çok iyi becerebildiğimi söyleyemem. Aslında bu sayede kendi müziğimi yapmak istediğimi anladım.
2020 yılında çıkardığın “Dualite” albümün büyük beğeni topladı. Daha önce belgeseller ve bilim kurgudan ilham aldığını belirttiğin bu albümünün hazırlık sürecinde hangi yapımların etkisinde kaldın?
Üzerinden yıllar geçtiği için etkilendiğim yapımları hatırlamakta güçlük çekiyorum. Genel olarak kuantum mekaniğinden çok etkilendim. Gözlemlenmediğinde maddenin dalgalar halinde hareket ettiğini kanıtlayan “çift yarık” deneyini daha orta okuldayken duymuştum. Atom altının bizim maddesel dünyamızın fizik kurallarından çok farklı çalıştığını görmek, dünyanın ve yaşamın aslında sandığımız gibi bir şey olmayabileceği üzerine düşünmemi ve hayaller kurmamı sağladı. Dualiteyi yaparken, gerçekliği bir ikilik üzerinden anlamamıza kafayı çok takmıştım. İyilik-kötülük, güzellik-çirkinlik, savaşmak-barışmak... Bizim gerçekliğimizde tüm kavramlar zıddının varlığıyla görünür oluyor. Herkesin hayatı algılayışı, kendi deneyimlerine göre, iki uçtan skalada nereye yakın gördüğüne göre değişiyor. Albüm de gerçeklik algımızın bir yanılsama olduğuyla yüzleşmek üzerine.
Dualite’nin ardından “Fırtına”, “Körkütük”, Edis ve Anıl Piyancı ile birlikte kaydettiğin “Kainat” gibi şarkıların da çok iyi geri dönüşler aldı. Bu şarkıların yaratma sürecinde seni en çok etkileyen faktörler nelerdi?
Dualite albümünü Playjoy’la birlikte yapmıştık. Albümden sonra deneyim kazanabilmek için, kendi vizyonumu ortaya koyabileceğim bir şeyleri tek başıma yapma isteğim vardı. Yapıp yapamayacağımı da görmek istiyordum. “Fırtına” ve “Körkütük” bunu denediğim şarkılar oldu. Benim için çok eğiticiydi. Hem sonucundan çok memnun kaldım hem de kendime güvenim arttı.
Kısa bir süre önce son single’ın La Haine’yi yayınladın. Bu yıl içerisinde başka şarkılarını da yayınlamayı düşünüyor musun? Gelecek için planların neler? Yeni albüm veya projeler üzerinde çalışıyor musun?
Aslında elimde o kadar şarkı var ki... Son 2-3 yıldır bir albüm üzerine çalışıyordum. Onu yayınlamaktan vazgeçtim ve bir süre dinlendim. Dinlenirken de yepyeni şarkılar yaptım (nasıl dinlenmekse). Bir süre single’lar halinde bu yeni şarkıları yayınlamak istiyorum. Bu sene bitmeden yeni şarkılarımı duyacağız.
Birçok enstrüman çaldığını biliyoruz, özellikle ukuleleyle aranın çok iyi olduğunu da. En sevdiğin enstrüman nedir?
Birçok enstrüman çalsam da hepsini kendime eşlik edecek düzeyde çalıyorum. Ukulele gerçekten de benim için çok özel. Lisedeyken, aileme çaktırmadan, günü birlik istanbul’a gidip ilk ukulelemi satın almıştım. Ancak bu ara en sevdiğim elektro gitar.
En çok ilham aldığın sanatçılar kimler?
Ben her şeyden ilham alınılabileceğini düşünüyorum. Uzun zamandır rol modelim olan birileri yok. Her tür müzikten, sanatçıdan ilham alınabilecek şeyler bulabiliyorum. Yani aynı anda hem “Aretha Franklin” hem “Fontaines D.C.” grubundan ilham alabiliyorum. Bu skala uçsuz bucaksız benim için. Sevdiğim şeyler de ben de hızlı değişiyorum. Benim için ilham almak, kendini ve sevdiğin şeyleri keşfetme yolundan başka bir şey değil.
18 Ekim 2024 tarihinde %100 Studio'da sahne alacaksın. Bu konser için nasıl bir hazırlık sürecin var ve hayranlarını neler bekliyor?
Uzun zamandır konser vermiyorum. Konser yaptığım zamanlarda da her zaman elektronik bir set up ile davulsuz şekilde sahneydik. Yeni baterili konser şeklimizle ilk defa %100 Studio’da çalacağız. Uzun zaman sonraki ilk konserim ve gelenlerin kendilerini özel hissetmelerini istiyorum. Bu nedenle yayınlanmamış şarkılarımdan da bir kaç tanesini o gün gelenlere özel olarak çalacağım.