CIRCIR BÖCEKLERİ, İTLER VE BİZ

Gitmek mi zor, kalmak mı?

Birbirine taban tabana zıt iki kardeşin birbirini keşfetme, birbirine dönüşme hikayesi olan “Cırcır Böcekleri, İtler ve Biz” oyununda kentin doğayla, sanatın ticaretle, eğitimin cehaletle, hayallerin gerçeklerle savaşına tanık oluyoruz.

Mert Öner’in yönettiği, Buğra Gülsoy ve Serhat Teoman’ın oynadığı, Sam Shepard’ın “True West” oyununa yepyeni bir bakış getiren Cırcır Böcekleri, İtler ve Biz sezon boyunca Zorlu PSM Turkcell Sahnesi’nde olacak. Oyuna dair merak ettiklerimizi Buğra Gülsoy ve Serhat Teoman’a sorduk.

Sizi Sam Sheperd’ın kült eseri "True West"in bu özel yapımına çeken ve bu projenin bir parçası olmak istemenize sebep olan nedir?

Buğra Gülsoy: Serhat’la uzun yıllardır sürdürdüğümüz dostluğumuza birçok farklı yapı kurarak iş ortaklıkları da ekledik. Bir süredir uzak kaldığımız tiyatroya dönmek ve kendi istediğimiz hikayeleri, istediğimiz formlarda anlatabilmek için Art12 Entertainment’ı kurduk. Yönetmemiz ve eski dostumuz Mert Öner ile uzun süren metin arayışlarımızdan sonra True West’e karar kıldık. Bu neoklasik, kült esere günümüzden bakan, yepyeni bir anlatım biçimi kurmak hepimizi heyecanlandırdı.

Oyun, aile dinamikleri ve Amerikan Rüyası gibi temaları keşfediyor. Bu uyarlama, bu temalara nasıl bir bakış açısı getiriyor?

Serhat Teoman: Uyarlama demek pek doğru olmaz sanırım. Günümüzden yeni bir okuma diyebiliriz. Shepard’ın kurduğu dünyanın dinamikleri bugüne belki de yazıldığı günden daha güçlü sesleniyor. Sistemin içine sıkışmış orta sınıfın, gitmek / kalmak paradoksunda çırpınırken kendini ve mutluluk kavramını sorguladığı bir bakışı merkezimize aldık. Gerçeğin yapay olanla, sanatın ticaretle, şehrin doğayla kavgasına arada kalan bireylerin kendilerini ve birbirlerini yeniden keşfetme hikayesi bizimki.

Oyun karmaşık ve yoğun karakterleriyle tanınıyor. Rollerinizin psikolojik derinliklerine inmeye nasıl hazırlandınız?

Buğra: Uzun süren masa başı çalışmalarında, yönetmenimiz ve yaratıcı ekibimizle titiz, ayrıntılı bir dramaturgi süreci yürüttük. Ayağa kalktığımızda rollerimiz hakkında güçlü bir tabana sahiptik. Provalarda ise gittikçe derinleşerek karakterimizi keşfettik.

Karakterlerinizden bahseder misiniz biraz?

Serhat: Ben sistemin çarklarından doğaya, ormanlara kaçarak kurtulmayı deneyen, ‘cahil hakkı’ olarak tanımladığı hırsızlıkla hayatını sürdüren kardeşi oynuyorum. Şehir hayatının içinde sıkışmış çoğunluk tarafından özenilecek bir hayata sahip olduğu düşünebilecek bu kardeş, nereye giderse gitsin hem lanet hem lütuf olan ailesinden ve başka bir yaşamın mümkün olabileceği hayalinden kopamamamış.

Buğra: Ben ise eğitimli, kentli senarist olan kardeşi oynuyorum. Beyazperdenin büyülü dünyasında kendi hikayelerine yer bulmaya çalışan, sistemin bütün dayatılanlarına uyumlanmak için didinmiş ama yine de ‘gerçek’ olanın ve mutluluğun arayışının buhranında.

Sam Shepard'ın eserleri, şiirsel ve sık sık karanlık mizahi ögeleriyle tanınır. Oyunun mizahıyla ve daha derin, dramatik yönleri arasındaki dengeyi kurmayı nasıl başardınız?

Buğra: Oyunun yüzeyde ve derinde birbirinden farklı birçok katmanı var elbette. Hikayenin kara komik tarafıyla dramatik yönleri o kadar iç içe ki. Bunları birbirinden ayrı tutmak, o gözle bir denge aramak epey güç.

Serhat: Bu noktada diyebilirim; tek derdimiz her zerresinin gerçeğe çok yakın olmasını aramaktı bu hikayenin ve tüm katmanlarının. Seyircinin bu iki kardeşin annelerinin evinin penceresinden içeriyi gözetliyor hissini yakalamasını istedik. Bu hiper- gerçekçi tavır bütün Shepard’ın birbirine zıt gelen öğelerini tek bir pota da eritiyor.

'True West'in çeşitli prodüksiyonlarında Philip Seymour Hoffman, John C. Reilly, Bruce Willis, Ethan Hawke ve daha birçok ünlü oyuncu sizin canlandırdığınız karakterlere hayat vermişti. Bu kadar ikonik isimler tarafından oynanan rolleri üstlenme zorluğuna nasıl yaklaşıyorsunuz?

Buğra: Yazıldığı 1980 yılından beri dünyanın birçok yerinde birçok farklı biçim ve oyuncuyla can bulmuş ve bulmaya da devam edecek bu modern klasiği oynamak zaten başlı başına heyecan verici.

Serhat: Tiyatronun büyüsü ve gücü de burada gizli zaten. İkonik aktörlerin bizimle aynı rolleri kendi zamanlarında üstlenmiş olması bir zorluktan ziyade büyük bir mutluluk. Tiyatro, işte bu nedenlerle birbirini hiç tanımayan, tanımayacak olan, bambaşka zaman ve mekanlarda yaşamış tüm oyuncuları, yönetmenleri, tasarımcıları kardeş kılıyor.

BUNLAR DA İLGİNİ ÇEKEBİLİR