Türkiye’de Latin müziğinin öncü isimlerinden Emir Ersoy, müzik kariyerindeki ilham verici yolculuğu ve Latin ritimlerine olan tutkusu hakkında samimi açıklamalarda bulundu. İlk albümünden bugüne uzanan hikayesini, Metin Ersoy’un oğlu olmanın getirdiği sorumluluğu ve Grammy ödüllü sanatçılarla çalışmanın kendisine kazandırdıklarını paylaşan Ersoy, yeni projelerine dair de ipuçları verdi. 15 Ocak ve 5 Şubat’ta touché by N Kolay Sahnesi’nde dinleyicileriyle buluşmaya hazırlanan sanatçı, müzikseverleri hem yüksek müzikalite hem de interaktif bir atmosferle unutulmaz bir deneyime davet ediyor.
Latin müziğiyle bu kadar iç içe büyüdüğünüz bir çocukluk, senin müzik anlayışına nasıl yön verdi?
Latin müzik o kadar ruhuma işledi ki sanki Küba’da doğmuş gibi o müziği hissederek çalmaya başladım. Aşkla, tutkuyla… Bulunduğum her müzik grubunun içine latin ruhu katmaya çalıştım. Bu istem dışı, o müziği çok sevmemden dolayı oldu.
Metin Ersoy gibi bir efsanenin oğlu olmak üzerinde nasıl bir sorumluluk hissettirdi?
Aslına bakarsanız babam benim üzerimde bunun sorumluluğu olmaması için çok dikkatli davranmış. “Yeteneğin varsa kazanırsın” diyerek konservatuvar sınavında jüri olan arkadaşlarına bile sınava gireceğimi söylememiş. Hiç sevmezdi öyle işleri zaten. Bu ve bunun gibi kayırma jestleri bile üzerimde bir baskı/sorumluluk oluşturabilirdi. Bende olan tek sorumluluk babamın tertemiz hayatının, işini aşkla ve profesyonelce yapmış olmasının sorumluluğu. Aynı bilinç ve aynı etik duygularla bu mesleği yapmanın sorumluluğu var üzerimde ve bu duyguyu çok seviyorum.
İlk albümün Cuban Portrait'i hazırlarken seni en çok zorlayan şey neydi?
Besteler ve kayıtlar. Önce sadece bir tane bestem vardı. Onun bana kurdurduğu hayallerle diğer besteleri yaptım. Yaptım ama yaparken de birçok endişem vardı. Melodi bulmak, o melodiyi güzel işlemek ve insanlara sevdirebilmek. Bunları düşünmek bile insanı duygdudan duyguya sokuyor. Daha sonra kayıtlar. Stüdyomda ufak tefek kayıtlar yapıyordum ama bu denli ciddi bir işi hiç kaydetmemiştim. Bu kadar çok mikrofonlu bir davulu nasıl kaydedecektik? Paramız yoktu başka stüdyolarda kayıt yapmak için. Bulabildiğim kadar davul kayıt tekniği videosu seyrettim. Tüm profesyonellerle konuştum. Turgut Alp Bekoğlu ile günlerce mikrofonların yerini değiştirerek kayıt teknikleri denedik. İnanın geçen hafta New York’ta davulcu arkadaşım Robby Ameen bana o kaydın ne kadar güzel olduğunu söyledi. Bence şansımız yaver gitti. :)
Cuban Classics projesinde yer alan parçaları seçerken nelere dikkat ediyorsunuz?
Aslında iki nokta var dikkat ettiğimiz. Önce çalmaktan hoşlandığımız ve çaldığımız şeye katkı yapabildiğimize inandığımız parçalar olmasına özen gösteriyoruz. Sonra insanların da dinlerken keyif alıp eğlenebilecekleri, zaman zaman müzisyenlerin enstrümanlarındaki ustalıklarını gördükleri, bazen de müziğe kendilerini kaptırmışken bize mırıldanarak bile olsa eşlik etmelerini sağlayacak parçaların repertuvarımızda olmasını tercih ediyoruz.
2010 yılında çıkardığın, sahipsiz hayvanlar yararına hazırlanan “10 Şarkı 10 Şarkıcı ile Yaşama Bir Şans Ver” albümünün senin için anlamı nedir?
Benim hayatımın dönüm noktası olabilir aslında. Şimdi bu soruyu cevaplarken bunu hissettiğimi fark ettim. Çünkü popüler şarkıları ve şarkıcıları latin müziğiyle birleştirip dinleyiciye ulaştırdığım ilk projemdi ve çok başarılı olduğuna inanıyorum ki bugün hala o albümün devam niteliğindeki albümlerime devam ediyor, konserlerini veriyorum.
Grammy ödüllü müzisyenlerle birlikte çalışmanın senin için en değerli kazanımı ne oldu?
İnanılmaz bir tecrübe. Hayalini kurduğunuz müzisyenlerle birlikte aynı sahnede olmak inanın iki senelik bir müzik okulu okumayla eşdeğer. Sadece bir günde o kadar çok yol katediyorsunuz ki. Bir kere müzikteki zaman kavramını yeniden öğreniyorsunuz. Ustaların müziği nasıl dinleyerek çaldığını, tüm müzisyenlerin seviyeniz ne olursa olsun size saygı duyarak çaldığını ve kendilerine değil müziğe eşlik edip bir bütün olarak sahnede var olmayı size yaşatıyorlar. Sizi ileriye taşıyacak şey sizden daha iyi müzisyenlerle çalışmaktır.
Ülkemizde Latin müziğinin tanınmasında sizin gibi müzisyenlerin rolü sizce nasıl şekilleniyor?
Aslında çok sor bir iş yapıyoruz. Sonuçta bizim kültürümüzde olan bi müzik değil caz ve latin. Denizaşırı ülkelerin müzikleri. Kendi sevdamızı başka insanlara da aşılamaya çalışıyoruz. Çok zor iş. Latin müziğin şansı, ülkemizin Akdeniz’e olan komşuluğu. Biraz aşinayız, kullandıkları ritimlerin bazıları bizim müziklerde de kullanılıyor. Biz de kendi sevdamızı başkalarına sevdirebildiğimizi gördükçe bu işin üstüne daha da cesaretle gidebiliyoruz.
Yeni bir albüm ya da proje üzerinde çalışıyor musunuz? Varsa, bize biraz ipucu verebilir misiniz?
İpucu verebilirim. : ) İki projem var ama hala öncelik konusunda kararsızım. Biri solo piyano albümüm diğeri de yine şarkıcılarla bir yolculuğa çıkıp dilimize dolanmış eski parçalarımızı yeni bir sound’la albüm haline dönüştürmek.
Latin müziğini yeni keşfetmeye başlayan dinleyicilere önerdiğin eserler ya da sanatçılar var mı?
Günümüzde latin müziğin yeni formatı “Reggaeton” dünyada tüm rapçiler tarafından kullanılıyor. Onların da çıkış noktalarında olan ritimler var. Salsa, cha cha, reggae gibi… Herkesin o derinliklere inmesini tavsiye ederim. Mesela Timbalive, Papo Lucca, Tito Puente, Havana D'Primera, Alain Pérez, Eddie Palmieri, Chucho Valdés.
Son olarak; Zorlu PSM’de sahne aldığınız farklı konseptlerle dinleyicilerinizi etkiliyorsunuz. Bu performanslarınızda izleyiciler nasıl bir atmosfer beklemeli?
Bence hem güzel ve müzikal seviyesi yüksek bir müzik, müzikalitesi çok üst düzey müzisyenler, dinlerken hem keyif alacakları hem de müzisyenleri takip edecekleri anların olduğu, zaman zaman ritim tutarak zaman zaman şarkılara eşlik ederek konsere interaktif şekilde katılabilecekleri bir atmosferi hayal ederek konsere gelebilirler.