Türk elektronik müziğinin öncü isimlerinden Bedük, sahnedeki enerjisi ve yenilikçi müzik tarzıyla dinleyicilerini her defasında şaşırtmayı başarıyor. Mix Festival’de yeniden sahneye çıkmaya hazırlanan Bedük, müzik kariyerindeki yolculuğunu, projelerini ve unutulmaz performanslarını bu özel röportajda bizlerle paylaşıyor.
Bedük’ün Zorlu PSM sahnesinde özel bir yeri var. Bunu belirtmeden röportajımıza başlamak istemeyiz. Zorlu PSM'de "sahne üstü ayakta düzeni" ile yapılan ilk konserde sahne alan isim Bedük’tü. Bu deneyim bizim için bir ilkti ve o yüzden her zaman Bedük’ün burada özel bir yeri olacak. O konser hakkında neler söylemek istersin?
Benim için de Zorlu PSM bambaşka bir yerde duruyor. Çok özel bir konserdi. Kariyerimde önemli bir yeri olan Bi Dans Etsek albümünün ilk çıkış konseriydi. Sahnede 13 müzisyen dostumla beraber büyük bir orkestra olarak performans gösterip üstüne bir şarkıda Ankaralı köçekler ve dansöz de çıkarmıştık. Ama en önemlisi aslında; albümde yer alan MFÖ cover’ı olan Sude sırasında Özkan Uğur ve Sıla bana eşlik etmişti. Çocukluk kahramanlarımın en başında yer alan Özkan Abi gibi bir duayenle onun kendi şarkısı sırasında kendi konserimde ağırlamak, beraber şarkı söylemek, dans etmek kelimelere dökemeyeceğim bir his. Ruhu şad olsun. Hayatımda unutamayacağım bir geceyi yaşamama vesile oldu Zorlu PSM.
Uzun zaman sonra Zorlu PSM’de sahne alacağın için çok heyecanlıyız. Mix Festival'de dinleyicilere nasıl bir performans sunmayı planlıyorsun?
Zorlu PSM ve Mix Festival bana yaratıcı olarak sonsuz özgürlük veren bir platform. Sanatçıyı, olduğu haliyle kucaklayan, ondan değişmesini ve uyum sağlamasını beklemeyen, kendi olması için serbest bırakan bir platform. Benim de bakış açım hep aynı paralelde olmuştur. O yüzden en yalın halimle, ilk çıktığım halimle daha elektronik, daha deneysel, daha öz halimle grup arkadaşlarım ile orada bulunacağım. Bir Bedük konserinden bekleyebileceğiniz her şey ve daha beklemediğiniz bir çok şeyin bir karışımı olacak.
İlk albümün "Nefes Almak Zor"dan sonra teknolojiyi müziğinle birleştirerek elektronik müziği Türkiye'de popüler hale getirmek gibi büyük bir başarıya imza attın. Bu süreçte karşılaştığın zorluklar nelerdi?
Zorluklarım müziğimi yapmanın ötesinde bunu sektöre anlatırken oldu daha çok. İlk Bedük albümünü 2007 yılında kendi imkanlarımla (banka kredisi) çıkarttım. O dönem daha dijital müzik yaygın olmadığından CD çıkartıyorduk. Ve sanatçıların kendi albümlerini kendileri çıkartmaları çok nadir görülen bir şeydi. Gittiğim hiç bir plak şirketi yaptığım müziği ve vizyonumu anlamadığı için kendim göstermek durumunda kaldım. Burada yaşadığım sorunları tahmin edersiniz muhtemelen. :) Neyse ki seslendiğim insanlar; yeni müzik, farklı müzik, kendine özgü müzik arayanlar yaptığım şeyi benim kadar içselleştirdi ve verdikleri büyük destekle buralara kadar geldim.
Kariyerinin başından bu yana düşündüğünde müzik tarzını ve sahne performansını nasıl evrimleştirdin? Ne tür değişiklikler yaşadın?
Grup müziği kökenliyim. Ankara’da okurken rock barlarda her gece sahne alırken nasıl sahneye çıkıyorsam şimdi de öyle çıkıyorum. Hem verdiğim deneyim, his, hem de içimde yaşadığım his olarak. O konuda 29 senedir hiçbir şey değişmedi. Buna eklenen ilk Bedük albümünde sahneye beyaz takım elbise ile çıkmak oldu. Ve daha sonra eklenen görsel sahne eklentileri ve show'larını sayabilirim. Grup kimliğinden hiç ödün vermedim. Ve hala midemde kelebeklerle sahneye çıkıyorum.
"Automatik" isimli şarkının düğünde geçen klibinden dolayı hala mesajlar alıyorsun. Her kolbastı dansı videosunu özellikle X’de sana atan hayranların var. Nedir bu klipten çektiğim diyor musun ara sıra? Üzerinden yıllar geçmesine rağmen böyle bir ilgi beklemiyordun herhalde değil mi?
Bir müzisyenin en zorlandığı zaman bir şarkısının veya videosunun bu kadar popüler olmasından sonradır diye düşünüyorum. Çünkü ondan sonra beklentiler başlıyor, senden hep aynı şey istenmeye başlıyor. Sen onun üstüne onlarca muhteşem iş bile yapsan bir kesim seni hep yıllar önce yaptığın o işle tanıyor. Ben Automatik şarkısına ve klibine bayılıyorum. Bence Türkiye popüler müzik tarihinde çok önemli bir yerde duruyor. Ama içinde hep benzer şeyleri yapmak istemeyen biri isen; hep farklılık, yenilik arayan bir müzisyen isen bu çok zor bir durum olabiliyor. Ve kariyer anlamında yönetilmesi çok zor bir iş olabiliyor. O günden beri ben bu durumu olabildiğince iyi yönettim gibi hissediyorum. Hala hep yeniyi, bir öteyi arıyorum ve her gün öğreniyorum.
Yurt dışında işler nasıl gidiyor bu arada? Başka gelişmeler de var mı?
Kariyerimin başından beri amacım yurt içi veya dışı olmadı. Yaptığım şeyi zaten bu dünyaya veriyorum. Onu alıp benimle beraber yürüyen herkesi kucaklıyorum. Türkiye sınırlarının dışını uzay olarak görmüyorum yani. Hatta “Overload” albümüyle Amerikan Grammy Ödüllerinde 7 dalda aday-adayı olmuşluğum var 2014 senesinde. Yedi senedir Londra’da yaşamamın, stüdyomun orada olmasının ve burada tanıştığım müzisyen ve prodüktörlerle beraber kolaborasyonlar yapıyor olmamın dışında başka yurt dışı gelişmesi yok şu anda :)
Gelecekteki projelerin nelerdir? Yeni albüm veya iş birlikleri üzerinde çalışıyor musun?
Uzun bir süredir yeni albümüm “XX” üzerinde çalışıyorum. Yeni dijital dünyanın getirdiği “her hafta yeni bir şarkı çıkart” sözüne katılmıyorum. Sanat, hangi tarz olursa olsun belli tarihlere ve baskılara dayalı olmamalı. O yüzden bana albüm ne zaman diye sorduklarında “bittiği zaman” diyorum. Tarihe not düşecek işler yapmak istiyorsam bunun ağırlığını hissederek yaratmak istiyorum. Sadece zamanın getirdiği “öyle gerektirdiği için” değil, olabilecek en iyisi olması için çalışıyorum.