HEISENBERG KOPENHAG'A NEDEN GELDİ?

4 Aralık Pazartesi akşamı Zorlu PSM'de bulunan %100 Studio'da sahne alacak Kopenhag oyununun konusu ve karakterleri hakkında bize biraz bilgi verir misiniz?

Kopenhag, öldükten sonra huzur bulamayan üç tarihi karakterin geçmişleriyle hesaplaşmalarını konu alıyor. Tarihe yön vermiş iki büyük fizikçi Bohr ve Heisenberg ile onları hayatın sert gerçekliğiyle yüzleştiren Margrethe; yaşarken çözemedikleri bir davanın izini sürüyorlar.

Hiç üretmediği bir bombanın hayatı boyunca hesabını vermek zorunda kalan Heisenberg’in gerçekten de korkulduğu gibi Hitler’e bir atom bombası yapmaya çalışıyor olup olmadığı sorusu Bohr ailesinin ölümden sonra bile peşlerini bırakmıyor ve oyun bu belirsizlik çevresinde şekilleniyor.

Michael Frayn tarafından yazılan bu oyunun uyarlamasının yönetmenliğini yapmak nasıl bir deneyimdi?

Kopenhag, ilk bakışta bilimsel ve tarihi ayrıntılarıyla belgesel niteliğinde bir metin. Oyunun daha önce bir çevirisi yapılmış ve Devlet Tiyatrosu repertuarına girmiş ancak Türkiye’de hiç sahnelenmemiş. Metin bana göre gözden kaçmış bir cevher, altı yıldır gerçekleştirmek istediğim bir projeydi ancak istediğim şartlar olgunlaşınca sahnelemeye karar verdim. Çeviri, dramaturji ve sahneleme aşamalarında metnin içindeki insan ilişkilerini ön plana çıkartmaya odaklandık. Bir yandan da gerçek kişi ve olaylar üzerine yazıldığı için fizik/tarih çerçevesini korumaya özen gösterdik. Metin iki saatin üzerinde sürebilecek uzunlukta ancak oyunu seçili olaylar üzerinden anlam kaybı yaşanmadan 75 dakika içine sığdırmayı hedefledik. Bu şekilde daha kristalize ve kuvvetli bir anlatı kurabildiğimizi düşünüyorum.

Oyunun ana teması "belirsizlik" ve ilişkilerin karmaşıklığı diyebiliriz. Bu temaları işlerken yaşadığınız deneyimleri bizlerle paylaşır mısınız?

Heisenberg’in Belirsizlik İlkesi evrenin işleyişiyle ilgili çok zarif ve felsefi açıdan derin bir denklem. Ortaya konduğu dönemde dünyanın algılanma şeklini temelden sarsan bir yorum içeriyor çünkü bilimsel yöntemin sırtını dayadığı determinist bakış açısına ciddi bir darbe vuruyor. Kabaca bir açıklamayla Heisenberg, incelenen durumla ilgili tüm verilerin aynı anda tam olarak elde edilemeyeceğini söylüyor. Bu prensip doğanın işleyişi kadar insan ilişkilerine de sirayet eden bir durum ve oyunumuzun temeli de bu prensip üzerine kurulu. İçinde bulunduğumuz tüm olayların aynı anda bir failiyiz (fizikte bu durum gözlemcinin deneye etkisi olarak geçer) ve olaydaki kendi rolümüzü algılayabilmek konusunda aciz kalıyoruz. Bunu ancak başka bir gözlemci bize aktarabilir ve o gözlemci için de ancak başka birisi onun konumu hakkında yorum yapabilir. Kendi başımıza yorum yaparken bilgi eksikliği kaçınılmaz, dolayısıyla kendimizle ilgili değerlendirme yapabilmek için başkalarını dinlemek zorundayız ve bu bizi gerçeğin ne olduğunu tespit etmemizi imkânsız kılan kesintisiz bir döngü içine sokuyor. Perspektif kavramı da tam olarak burada ortaya çıkıyor. Yaşanan olaylarla ilgili bireysel hafızamız, başkalarıyla etkileşime geçtikçe değişik perspektiflerden beslenerek farklı bakış açılarıyla zenginleşen bir bellek oluşturuyor. Bir kişinin göremediği bir açıyı diğeri tamamlayabiliyor. Eylemlerimizi yorumlarken başkalarının gözünden bizi çevreleyen koşulların içinde nasıl bir alan oluşturduğumuzu gözlemleyebiliyoruz. Bizim oyunumuzda bu çevresel koşulları ikinci dünya savaşı atmosferi oluşturuyor ve yaşarken gözetleme altındaki karakterlerin öldükten sonra “ihanet suçlaması korkusundan” arındığını ve farklı davrandığını gözlemleyebiliyoruz. Böylece oyunu dramaturjik olarak üzerine kurduğumuz belirsizlik, perspektif, bellek ve nezaret kavramları bir bütün olarak karşımıza çıkıyor.

Niels Bohr ve Werner Heisenberg'in Kopenhag'da yaptıkları görüşme, tarihin akışını değiştiren bir dönüm noktası olarak kabul edilir. Sizce tarihin akışını etkileyen başka dönüm noktaları nelerdir?

Bohr ve Heisenberg’in görüşmelerinin tarihin akışını değiştirmiş olması bulundukları pozisyonlarla ilgili. Heisenberg, nazilerin nükleer programının başındaki dahi bir fizikçi; Bohr ise dünyanın kuantum fiziği merkezi olarak görülen enstitüye ismini veren, gelmiş geçmiş en büyük bilim insanlarından biri. Almanya’nın Danimarka’yı işgal etmesiyle birlikte Bohr’un Yahudi olması, eski öğrencisi ve dostu Heisenberg ile aralarında bambaşka bir ilişki doğuruyor. Bu pozisyonlarda bulunan insanların bir öğle yemeği arasında verdikleri kararlar küresel çapta sonuçlara yol açabiliyor. Antik Yunan tragedyalarındakine benzer şekilde, oyun kişileri sıradan insanlar değil ve verdikleri kararlar toplumu etkiliyor. Trajik his dediğimiz kavram da bu sıradışı insanların iyi niyetli ancak kibirli eylemlerinin kontrolleri dışında felaketle sonuçlanmasıyla ortaya çıkıyor. Benim ilgi alanım tarihten ziyade tiyatro olduğundan tarihin akışını değiştiren bir dönüm noktası örneği olarak bu soruya Oidipus’un bir yol ağzında işlediği cinayet veya Macbeth’in cadılarla karşılaşması gibi cevaplar vermeyi tercih ederim.

Oyunun politik söylemler ve etik konular üzerine bir tartışma açtığını düşünürsek; bu temasın izleyicilere nasıl yansıdığını düşünüyorsunuz?

Politika, etik, bilim ve tarih tartışmaları ülkemizde ilgiyle karşılanıyor. Bu ilginin de bahsettiğimiz alanlardaki başarısızlıklarımızdan kaynaklandığını ve aktive olamayan potansiyelin verdiği acıyla ilişkili olduğunu düşünüyorum. Seyircinin ilgisinden ve oyun sonrası yorumlardan ekip olarak çok memnunuz, çoğunlukla biletlerimiz erkenden tükeniyor ve olumlu tepkiler alıyoruz, ancak oyunda açılan tartışmanın seyir sonrası devam edip etmediğini ölçmek zor oluyor. Taraf tutmanın ve sabit ideolojilerin hakimiyeti altındaki bir kültürde karar vermenin düşünme sürecine dayanan bir analizin sonucunda gerçekleşebileceğini iddia eden bir oyun Kopenhag. Bu yaklaşımın bir tiyatro oyunuyla yayılabileceği gibi hayal kurmuyorum ama izleyicilerin oyunda geçirdikleri süre boyunca bu tartışmanın işleyiş biçiminden keyif aldıklarını görmekten mutlu olduğumu söyleyebilirim.

Christopher Nolan’ın son filmi Oppenheimer filminde de Bohr ve Heisenberg’in isimleri geçiyordu. Oppenheimer, Heisenberg'in Almanya'nın atom bombası geliştirme programını yönettiğini öğrenmesiyle onu durdurmak için Kopenhag'a gidiyordu ve Almanya'nın programında ne kadar ilerlediğini anlamaya çalışıyordu. İki fizikçinin görüşmesinde atom bombasının yarattığı ahlaki ve etik sorunlar hakkındaki derin düşüncelerini ortaya çıkarırken Heisenberg, atom bombasının kullanılmasının felaket olacağını düşünüyordu ve bu nedenle programın durdurulması gerektiğine inanıyordu. Oppenheimer ise bombayı yaratmanın gerekli olduğunu ve onu yalnızca savunma amaçlı kullanacaklarını savunuyordu. Kopenhag’da da filmdeki gibi iki fizikçinin, atom bombasının yarattığı potansiyel yıkım hakkındaki endişelerini ve bu silahın kullanılmasının ahlaki sorumluluğunu tartıştığı bir şekilde tasvirler mevcut mu?

Oyunun büyük bir kısmı bu etik tartışma üzerine kurulu. Heisenberg’in iddiasına göre Oppenheimer projeyi gerçekleştirmek için ne kadar çaba sarfettiyse kendisi de projeyi yavaşlatarak sabote etmek için o kadar çabalıyor. Oppenheimer bombayı ürettikten sonra hayatını cehenneme çeviriyor, Heisenberg ise bu felaketlerin yaşanmaması için çok daha öncesinde hayatını cehenneme çeviriyor. Tabii burada Hitler figürü belirleyici bir faktör olarak karşımıza çıkıyor. Katliam düşkünü bir diktatörün eline bir kitle imha silahı sunma korkusu, Alman bilim insanlarının motivasyonunu kırarken okyanusun karşı kıtasında itici bir güce dönüşüyor. Heisenberg gibi hırslı ve vatansever bir dâhinin eşit koşullardaki bir yarışta bambaşka davranacağını düşünüyorum.

Kopenhag'ın izleyicilere kazandırmak istediği düşündürme veya duygusal bir etki hakkında neler söylemek istersiniz? Sizce Kopenhag'ın izleyicilere iletmek istediği derin mesajlar nelerdir?

Herkesin içinde bulunduğu anlatının belirleyici bir parçası olduğunu ve etrafında gelişen olayların sorumluluğunu taşıdığını düşünüyorum. Başkasını suçlamak yerine kendi pozisyonumuzu objektif bir şekilde anlamaya çalışmanın önemli olduğu konusunda seyirciyle hemfikir olabilirsek bu beni sevindirir. Bu şekilde bir dürüstlük devamında sorumluluk kabullenmeyi getiriyor. Bunun dışında oyunda aile ve insan ilişkileriyle ilgili farklı duygusal katmanların entelektüel tartışmalarla iç içe geçiyor olmasının metni çok kuvvetli ve kaliteli bir drama olarak ele alabilmemizi sağladığını düşünüyorum.

Peki sizce Heisenberg Kopenhag'a neden geldi?

Bazı soruların içimizi rahatlatacak bir cevabı olmuyor, bazen de birbiriyle çelişkili birçok duygusal etmen iç içe girerek sorunun kendisinden daha karmaşık bir cevap ortaya koyabiliyor. Kapsayıcı bir cevap vermek zor olsa da Heisenberg’in başarabileceklerinden korktuğu ve bunu konuşabileceği tek kişinin Bohr olduğunu düşünüyorum.

4 Aralık Pazartesi akşamı Zorlu PSM'de bulunan %100 Studio'da sahne alacak Kopenhag oyununa aşağıdaki linkten bilet alabilirsiniz;

BUNLAR DA İLGİNİ ÇEKEBİLİR