CHROMAS BY BAŞAK DOĞAN İLE MÜZİĞİN SINIRLARINI AŞAN YARATICILIK

Chromas projesiyle Türkiye'nin müzik mirasını dünya sahnesinde taşıyan Başak Doğan, seyirciyi performanslara dahil etme misyonunu nasıl gerçekleştiriyor? Vocal Painting metoduyla koro dünyasına getirdiği yenilikler neler? Başak Doğan'ın kariyerindeki dönüm noktaları ve müzikal hikayesiyle ilgili detaylar, bu röportajda sizleri bekliyor.

Müziğe olan tutkunuz ve müziğe olan ilginizi nasıl keşfettiniz? Müzik kariyerinize nasıl başladınız?

Kendimi bildim bileli müzikle ilgili biriydim. Çoğumuzda olduğu gibi, ailemin “elinde bir mesleğin olsun” yaklaşımı nedeniyle önce Boğaziçi Üniversitesi’nde Felsefe okudum. Müzik tutkusu hep içimdeydi. Boğaziçi Üniversitesi’nde felsefe okudum ama o esnada müzikle ilgili çok fazla şey yaptım. İçinizde bir tutku varsa, oraya doğru yönünüzü buluyorsunuz mutlaka. Okuldayken koro şefliğine başladım, üniversitedeki ilk kadın korosunu kurdum, müzik felsefesi üzerine yüksek lisans yaptım ve gördüm ki benim asıl tutkum koro şefliği! Yani içimdeki ateş yanmaya devam ederek beni müzik dünyasına ait hale getirdi. Hatta, ilk yüksek lisansımı yine Boğaziçi’nde Müziğin Felsefesi üzerine yaptım. Oradaki hayatımda koroya liderlik etmek ve çok sesli dünyayı keşfetmek bana çok iyi geldi ve “kendimi buldum” dedim, artık nereye doğru gideceğimi biliyordum. Onun sonrasında Danimarka Kraliyet Akademisi’ndeki yüksek lisans öğrenimi geldi ve müziğin içine profesyonel anlamda dalmış oldum.

Koro şefliği alanında kendinizi nasıl geliştirdiniz ve başkalarına öğretmek ya da önermek istediğiniz önemli detaylar nelerdir?

Farklı sesleri bir araya getirmek ve onlardan türlü türlü farklı sesler çıkarabilmek; dahası, bunu yöneten kişi olmak beni çok mutlu etti. “Benim mutlu yerim burası” dedim. Öncelikle keşfetmeye ve hata yapmaya izin vermeniz gerekiyor. Ben, özellikle Danimarka’daki öğrenimimde bunu öğrendim ve içselleştirdim, sonrasında bolca koro yöneterek, prova yaparak ve konser vererek deneyim kazanmaktan başka bir yolunuz yok. Ülkemizde toplumsal kültürümüz hatayı ayıplayan bir zihniyete sahip, mükemmeliyetçilik ön planda ama hata yapmaktan korktuğumuz için çok fazla pratik de yapmıyoruz. Yani mükemmeliyetçiliğimiz de pek samimi değil. Araştırmak ve çalışmak kilit öğeler diye düşünüyorum.

Pek çok insanın koro şefliği yapabileceğini, ya da iyi olduğu bir şeyi ortaya çıkarabilmesinin tek yolu sormak, araştırmak ve çalışmaktan geçiyor.

Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü'nde eğitim aldınız. Müzik ve felsefe arasındaki ilişkiyi nasıl görüyorsunuz? Aldığınız Felsefe eğitimi, müziğe olan yaklaşımınıza nasıl etki etti?

Felsefe aslen durmadan düşünmek, kurcalamak, derinlemesine incelemek, yeni fikirler bulmak, tartışmak, dinlemek ve konuşmak demek. Lisans ve master boyunca en keyif aldığım dersler bir de mantık ve sanat felsefesi olunca yaptığım müzik üzerine kendimi engelleyemediğim durmadan bir kurcalama & düşünme hali gelişmiş oldu. Hem dinlediğim hem de ürettiğim müziğin tüm katmanlarını, yaratım süreçlerini, sebeplerini, dinleyende ve icracıda yarattığı duygusal etkileri incelemek, her zaman inceliklerini kavramaya ve yorumlamaya çalışmak da çok büyük bir tutkum. Repertuvarıma aldığım tüm eserlerin bir bir üzerinde düşünsel ve duygusal olarak çalışıyorum, ardından prova ve sahnelemeye geçiyorum, oldukça nerd bir arka planı var sanırım yaptığım müziğin:) Müziğin yarattığı etki benim için o kadar derin ve kendimi bildim bileli içimde hep bir yerlere dokunan bir konu ki Boğaziçi'ndeki master tezimi müzikteki gerilim ve çözülmenin duygusal etkileri üzerine yazmıştım.

"Sezgisel Şeflik" konusundaki yüksek lisans teziniz hakkında daha fazla bilgi alabilir miyiz? Bu konsepti daha iyi anlamamıza yardımcı olabilir misiniz?

Tezimde ifade ettiğim şekliyle "Sezgisel Şeflik" kavramı, şeflik deneyimlerimin bir araya gelme öyküsünü temsil ediyor aslında. Şeflik kariyerime başladığımdan bu yana, her şarkıcının ve rengin sesinin duyulduğu ve herkesin katkı sağladığı, bu nedenle gerçek bir kolektif üretimin etkileyiciliğine inandım. Bu nedenle, alışılagelmiş koro provası ve egzersizlerinden uzaklaşıp, o anki koronun ihtiyaçlarına odaklanan özgün bir prova yöntemi geliştirdim. Elbette, bunu başarabilmek için çok çeşitli yöntemleri yıllarca araştırmak, denemek, bunları not etmek, en iyi örnekleri ve uygulamaları tespit etmek gerekti. Bu sayede de 10 senenin sonunda anında ihtiyaca yönelik benzersiz provayı oluşturabilir hale geldim. Bu yolculukta araç kutumda yüzlerce hatta binlerce egzersiz ve çalışma yöntemi biriktirdim. Özellikle Danimarka Kraliyet Konservatuvarı'nda aldığım eğitim, bu konuda beni büyük ölçüde geliştirdi. Jim Daus Hjøerne'den öğrendiğim Vocal Painting metodu, hem kariyerimde hem de Chromas'ın müziğinde çığır açtı. Vocal Painting'i açıklamak gerekirse, bu müzikal bir işaret dili olup 75’ten fazla işaret içeriyor. Bu işaretlerle müziği anlık olarak ince ayar yapabiliyor, yepyeni bir müzik yaratabiliyor ve ekip içindeki herkesin fikrini alarak ortak ve hızlı bir müzikal ürün ortaya çıkarabiliyorsunuz. Sezgisel Şeflik, tüm bu unsurları bir araya getirip onların hasadını içeriyor.

Danimarka Kraliyet Akademisi'nde koro şefliği yüksek lisans programına Avrupa dışından kabul edilen ilk koro şefisiniz. Bu sizin için nasıl deneyimdi? Kabul aldığınızı nasıl öğrendiniz ve ilk tepkiniz ne oldu?

Bu okulu ve bölümü müzisyenliğine hayran olduğum birinden duymuştum, ve açıkçası başvuru sürecim hayal kurmaya cesaret etmek için kendimi zorladığım anlardan biriydi. Konservatuvar geçmişi olmayan, çok sesli müzik kültürünün popüler olmadığı bir yerden geldiğim için de biraz kuşkuluydum. Giriş sınavları zordu ve çok aşamalıydı. Mülakatlarda ve sınavlarda hocalarım olma potansiyeli olan insanların müzikalitesine zaten aşık olmuştum. Ardından tabi bekleyiş süreci... Kabul maili geldiğinde çok mutlu oldum! Çok yakınlarıma söyledikten sonra ilk Chromas’la paylaştım bu güzel haberi, onlara teşekkür ettim hatta 😊 Çok değerli bir deneyim ve oyun alanı sundu bana Chromas, etkisi ve katkısı olan herkes ile birlikte kutlamak benim için çok değerliydi. Zaten de okulu beraber okuduk gibi oldu, ben okulda öğrendiğim her şeyi koroya getirdim, hep birlikte geliştik!

Koro şefliği konusunda ilham aldığınız kişiler veya örnek aldığınız şefler kimlerdir?

Amacım hep olabildiğince farklı şef tanımak ve herkesten farklı şeyler öğrenmek oldu. Binlerce şef izledim, birçok şefin masterclass’ına katıldım. Her birinin de bende bir etkisi oldu. Yüzde yüz şu kişiyi örnek aldım diyemem, ancak okulda yöntemlerini en çok içselleştirdiğim kişi Jim Daus Hjernøe oldu. Ayrıca Venezuellalı koro şefi Maria Guinand hep takip ettiğim ve yöntemlerini beğendiğim, örnek aldığım biridir. Müzikalite anlamında ise Bobby McFerrin’in vokal dünyasına aşığım tabi ki.

Chromas by Başak Doğan projesinin kökeni nedir? Repertuarınızı nasıl oluşturuyorsunuz ve Türk müziğini dünya sahnesinde nasıl temsil ediyorsunuz?

Klasik bir koro konserinde koro gelir, şarkılarını kendi dünyasında söyler ve sahneden iner. Bu bana seyirciden kopuk ve iletişim kurmadığınız bir yöntem gibi geliyor. Ben şef olarak hem içimizdeki heyecanı seyirciye birebir yansıtmak hem de dönüp sık sık onlarla konuştuğum bir dünya yarattım. Kadın-erkek karışık bir düzenimiz var sahnede, bu bizim duruşumuzu gösteren ve çeşitliliğimizi yansıtan bir görsellik sunuyor. Repertuarımızı ise oluştururken hem çok keyifli bir hikaye anlatıyor olmaya hem de çıkardığımız çılgın armonilerin büyüsünü aksettirmeye özen gösteriyoruz. Danimarka’da yaratıcısından öğrendiğim Vocal Painting (Vopa) metodu bizim performansımızı en çok ayrıştıran kısım. Bu sayede hem biz hem de seyirci bir arada, daha önce hiç duyulmamış bir melodiyi birlikte oluşturup bunun keyfini sürebiliyoruz.

Koral müzik alanında uyguladığım farklı yaklaşımlar, Avrupa ve farklı ülkelerde de dikkat çekiyor ve çoğunlukla atölye çalışmaları için davet alıyorum. Bugüne kadar pek çok farklı ülkede atölyeler yaptım. Bunun sonraki adımı olarak geride bıraktığımız sene içinde Dünya Koro Olimpiyatları’na davet edilen ilk Türk kadın koro şefi oldum. 10 günlük müthiş bir maratondu ve müthiş ilişkiler kuruldu. Ülkem adına orada bulunmak çok büyük bir gurur elbette.

Chromas, koro müziğinin Türkiye’deki öncülerinden biri olarak kabul ediliyor. Chromas’ın yolculuğunun nasıl başladığını anlatabilir misiniz?

Danimarka’daki eğitimim pek çok açıdan aydınlatıcı, kafa açıcıydı. Eğitim sistemi bizdekinden çok farklı; hata yapmaya izin veren ve hatta bunları kutlayan bir yaklaşım var. Bu yüzden varlık göstermekten, kendiniz olmaktan ve dolayısıyla yaratıcılığınızı geliştirmekten çekinmiyorsunuz. Tam olarak bu yaklaşımı içselleştirerek ülkeme döndüm ve bunu yaymak, çok sesli dünyayı daha ilgi çekici hale getirecek bir oluşum kurmaya karar verdim. Chromas, ‘renkler’ anlamına geliyor. Çok sesli akapella müziği yaymanın ötesinde, farklı renk ve kimliklerden olan herkesi bir platformda var olmaya davet etti bu koro. 2015’ten bu yana da aynı güvenli, keyifli, yaratıcılığa olanak tanıyan bu alanı koruyoruz.

Chromas’ın başarısı dünya çapında da dikkat çekiyor. Kurulduğu günden beri Chromas ne gibi aşamalardan geçti?

Ülkemizde geçerli olan lokal müzik ürünleri tek sesli olduğu için neredeyse hiçbirimiz çocukluktan itibaren çok sesli tınıların içine doğmuyoruz, kulağımız bunlara aşina değil. İlk konumuz, ‘koro’ ile yapılabilecekleri halkımıza anlatmak oldu, bu mücadeleyi hala veriyoruz. Ancak yıllar içinde çok sesli koroların sayısı arttı. Benzer çabada olan korolar var, sanatçılar, üretimlerinde çok sesli enstrüman kullanır gibi çok sesli a capella yani insan sesini de kullanmaya başladılar. Buna verilen değer artıyor.

Performanslarınızda sergilediğiniz “İnteraktif müzik deneyimi” hakkında daha fazla bilgi verebilir misiniz? Seyirciyi performanslarınıza nasıl dahil ediyorsunuz? Vocal Painting adını verdiğiniz doğaçlama metodu hakkında bilgi verebilir misiniz? Bu yöntem, koro ve şef arasındaki iletişimi nasıl etkiliyor? Bunu bize kısaca anlatmanız mümkün mü acaba?

VoPa’da 75’den fazla işaret dili var. Bu işaretlerle yapabilecekleriniz sınırsız. Ancak bunların sadece 4-5 tanesiyle bile içinde bulunduğunuz topluluğa müzik yaptırabilirsiniz, benim de her konser yaptığım bu. Koro da eşlik ediyor ve hep beraber, tabiri caizse doğaçlama müzik yapıyoruz. Seyirci de bu performansın ardından kendiyle gurur duyuyor sanki☺ Herkes böyle bir toplu üretim yaptığı için kendini çok mutlu hissediyor. Ben de şef olarak buna tanık olmaktan çok büyük bir tatmin duyuyorum.

Koro yönetirken karşılaştığınız en büyük zorluklar nelerdir ve bu zorlukları nasıl aştınız? Hele ki böylesine yenilikçi bir bakış açısıyla yaklaşmak… Eminiz ki başınızdan ilginç şeyler geçmiştir.

Bu soru o kadar yerinde bir soru ki! Okuyucularımız görmüyor ama ben bu sorunun cevabını düşünürken aklıma gelen onlarca anı ile kocaman gülümsüyorum. Tabi ki her biri güzel veya tatlı anılar değil, ancak üstesinden gelmiş olmak bugün olduğum yerden bakınca çok keyifli.

İlk aklıma gelen birkaçını paylaşayım: Ayvalık’ta katıldığımız bir sosyal sorumluluk projesi konserinden dönüyorduk; havaalanında “Dere Kenarında Taş Ben Olaydım” adlı türküyü söyledik, biliyorsunuz repertuarımızda koral düzenlemesini seslendiriyoruz. O sırada polis yanımıza geldi ve “burada kilise müziği yapmak yasak“ dedi. :) Sonra bir gün İzmir’deyiz; bir sokak konserimiz var. Bir seyircimiz istek parça yapıyor; Barış Manço. Tabi ki bizim repertuvar çok büyük bir özen ve çalışma gerektirdiği için o an orada çat diye Barış Manço söyleyemiyoruz. Bu seyircimiz arkamızdan “hepiniz nankörsünüz” diye bağırıyor. :) Koro müziğinin tek bir janra, tür ya da topluma ait olmadığını ayrıca anlatmak gerekiyor bazen ama tüm bu yaşadığımız anlar da birer adım gibi görüyorum.

Kendi kişisel yolculuğumda ise bir kadın olarak şeflik ve yöneticilik yapmanın zorluklarıyla hep karşılaştım, her gün de karşılaşmaya devam ediyorum. Başladığım ilk zamanlar birlikte müzik yaptığımız bir erkek şef bana “yapamazsın hiç girişme” demişti. Daha geçen aylarda yine başka bir erkek şef, henüz dinlemediği bestemle ilgili, üstelik sormadığım halde “çok kötü olmuş” demişti. Herkes kadınlara istediğini söyleyebileceğini sanıyor sanırım. Buradan herkese sesleneyim: yapıyorum, çok da güzel oluyor! 😊

Chromas’ın üyeleri nasıl ve kimlerden oluşuyor?

Chromas’ın yüzde 80’inden fazlası çeşitli kurumsal işlerde çalışan genç insanlardan oluşuyor. Salt müzisyen olanların oranı çok düşük olsa da, her hafta düzenli olarak 4 saatlik provalarımıza geliyor ve sıkı bir çalışma programında yer alıyorlar. Herkes kendi hayatından bu vakti Chromas için büyük bir keyifle ayırıyor, müzik için, tatmin için.

Koro olarak nasıl bir çalışma programınız var? Konser içerisinde koronun yapısını nasıl oluşturuyorsunuz?

Koroyla her hafta Pazar günleri Vokal Akademi’de buluşur ve saatlerce prova alırız. Her prova öncesi, ses açmak ve kendimizi provaya hazırlamak için en az 1 saat geçiririz. Danimarka’daki eğitimimed öğrendiğim ve ülkemizde şu an sadece bizim uyguladığımız Vocal Painting metoduyla mutlaka doğaçlama eserler yaratır, söyleriz. Bu süreç biri özgürleştiren bir süreçtir. VoPa (Vocal Painting) bizim konserlerimizde de seyircimizle birlikte şarkı söylememize izin veren, 75’den fazla işaret dilinden oluşan çok keyifli bir yöntem. Provaların ısınma süreçlerini, ismimiz gibi renkli, özgün ve farklı tutmaya özen gösteriyorum. Böylece hem daha keyif alıyoruz, hem de daha iyi sonuçlar elde ediyoruz.

Konserlerde genelde sahnede kadın – erkek karışık bir dizilimi benimsiyoruz. Duyumun, teknik altyapının elverişli olduğu her yerde bu önceliğimiz. Çeşitliliği, birbirimizi kabullenmeyi kolaylaştırdığına inanıyorum. Müzik kulağının duyumunu geliştirmek için de oldukça iyi oluyor. Klasik koro düzeni, dosyaların kullanılması bize, anlatmak istediğimiz hikayeye göre değil; hareket ve dinamizmi öncelik yapıyoruz. Işığı farklı şekillerde kullanmayı seviyoruz ve koro içerisinde solo bölümleri de her konser farklı birinin deneyimlemesine fırsat sunuyoruz. Koro üyelerimizin tümü çok iyi birer şarkıcı, aynı zamanda.

Kariyerinizde önemli anılarınızdan birini paylaşabilir misiniz? Bu anı sizi nasıl etkiledi ve nasıl bir ders çıkardınız?

Geçtiğimiz Ağustos ayında, yaklaşık 2 yıldır durmaksızın üzerinde çalıştığımız Voice Up A Capella Festivali’ni sonunda hayata geçirdik. Dünyanın dört bir yanından, 600’e yakın müzisyen, koro ve şarkıcı ağırladık ve onlarca atölye düzenlendi, konser verildi. Bunlar arasında sınıf arkadaşlarım, hocalarım ve ilk defa tanışma mutluluğuna eriştiğim pek çok yetenek oldu. Hepsinin de ortak söylediği bir şey vardı; “Farklı ülkelerde o kadar çok festivale katılıyoruz, bu kadar doyurucu, keyifli ve heyecanlı bir deneyimi ilk defa yaşıyoruz!” Tabii kelimesi kelimesine hepsi bunu söylemedi ama hepsinden bunu anlatan cümleler duydum. Paha biçilemez bir his. Festivalin ikincisini de 2025 yılında düzenleyeceğiz, hedefleri büyüttük, heyecanlıyız.

2019 yılında Zorlu PSM ana sahnesinde Bobby McFerrin ile tümü doğaçlama olan efsane bir konser yapmıştık. Hala o anki mutluluğum ve coşkumun üzerine pek an yaşamadım diyebilirim.

Son olarak, geçtiğimiz ay hepimizin çok sevdiği, ülkemizin çok değerli bir sanatçısı Tarkan ile 100. Yıl şarkısının kayıt sürecinde çalışmak müthiş bir duyguydu. Öncelikle kendisiyle yakın çalışmak, işine, ekibine, birlikte çalıştığı tüm partnerlerine saygısına ve sevgisine yakından tanıklık etmek çok önemliydi bizim için. Tüm ekip çok keyif olarak çalıştığımız bir proje oldu.

Gündelik hayatınızda hangi tür müziği en çok seviyorsunuz? Kişisel müzik zevkiniz koro şefliği tarzınıza nasıl etki ediyor? Sizce aralarında bir bağ var mı?

Armonisi bol, katmanlı, içine girdikçe açılan, etkileyici her müziğe ilgim var. Belli bir tür söylemek doğru olmayacaktır. Popüler müzik de dinliyorum, çağdaş klasikleri de... Popüler sanatçı ve grupların çoğu son dönemde çok sesli müziğe alaka gösteriyor. Ürettikleri işleri akapella ile besliyorlar ya da çok sesli bir koro dahil ediyorlar. Sahnelerinde koroya yer veriyorlar. Bazı müzikler çok sesli olmaya çok müsait; bizim repertuarımızda çağdaş bir koro müziği bestecisi, dahi müzisyen Eric Whitacre da var, Coldplay ve Şebnem Ferah da.

Müziğin insanlar üzerindeki etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Müziğin duygusal ve zihinsel bir terapi aracı olarak kullanılmasının önemini nasıl görüyorsunuz?

Hem ruhumuz hem zihnimiz için harika bir araç olduğunu düşünüyorum. Farklı melodi, söz ve ritmleri duymaya alışkın değilsek bile bizi duymaya açık hale getiriyor. Düşünsenize bu, tüm insani duruşumuza bile etki edebilir. Dinlemeye, anlamaya daha açık hale gelebiliriz. Müziğe bir de böyle bakalım.

Türkiye'de müziğin ve koro sanatının gelişimi hakkında düşünceleriniz nelerdir? Gelecekteki iyileştirmeler veya değişiklikler konusunda ne tür adımlar atılabilir?

Her geçen gün çok daha fazla eşliksiz çok sesli müzik yapan koro kuruluyor. Bu tabi ki müziğin gelişimine inanılmaz bir katkı sunuyor. Ancak dinleyenlerin, eleştirenlerin de artması gerekiyor ki hali hazırda bu müziği yapan insanlar da kendilerini geliştirmek ve yeni şeyler denemek istesinler. Bu sayede talep artsın ve yeni Türkçe çok sesli eserler bestelensin, düzenlensin. Bu yüzden aslında yapılabilecek en güzel şey bu müziği dinlemek olacaktır. Kendi şehrinizdeki koroları dinlemeye gidin; korolar sadece kiliselerde değil hak ettikleri konser mekanlarında da çıkabilsinler, senede bir konserden daha fazlasını yapabilsinler ve bu yüzden de repertuvarlarını geliştirmek istesinler.

Korolar ve şarkıcıları içinse şunları söyleyebilirim: Mutlaka diğer korolarla yan yana gelin, en büyük gelişim tanımadığınız birinin yanında şarkı söylerken gerçekleşiyor. Ülkenizdeki atölye içeren festivallere gidin, repertuvarınızı geliştirin, farklı janrlardan şarkılar söylemeye çalışın, söylediğiniz parçayı dünyanın her yerinden gelen farklı korolardan dinleyin. Yani açıkçası, emek ve zaman vermekten kaçınmayın.

Kurucusu olduğunuz Vokal Akademi'nin misyonu ve hedefleri nelerdir? Sanatçılara nasıl yardımcı oluyorsunuz?

Kapsayıcılık birinci değerimiz. İlk kurduğum koronun adı bu yüzden Chromas; renkler anlamına geliyor. Hepimiz ayrı birer rengiz. Yanı görünen yanlarımız bile ufak nüanslarla birbirinden ayrılıyor. Yani her birimiz biriciğiz. Düşünsenize herkesin kendinden yapacağı katkı ne kadar değerli. Bizim Vokal Akademi’de bakış açımız bu. Her türlü renge, sese, kimliğe, yaklaşıma kapımız açık. O kapı açılıp içeri girdikten sonra da orası bizim kurduğumuz güvenli bir alan. Bu bir sosyal deney aslında, çok da başarılı sonuçları oluyor. Şarkı söylemekten, hatta sesini bile çıkarmaktan çekinen bireyler, bir iki ay içinde özgüvenli, coşkulu ve kendini gerçekleştirmekten keyif alan bireyler olarak yaşamaya başlıyorlar. Buna şahit olmak müthiş bir duygu. ☺ 3 yıl kadar önce, vokal müziği yaymak ve az önce bahsettiğim güvenli üretim alanını oluşturmak, genişletmek için Vokal Akademi’yi kurdum. Burada bir koro daha oluşturduk. Şu anda 120 civarı koristimiz var; sürekli atölyeler düzenliyor, provalar yapıyor ve konserler veriyoruz. Chromas, yenilikçi ve farklı yaklaşımı ile yurt dışı festivallerden de davet alıyor.

2 Aralık Cumartesi akşamı Zorlu PSM'de gerçekleşecek konserinizde hangi müzikal deneyimleri sunmayı planlıyorsunuz? Biraz bu gece hakkında bilgi alabilir miyiz? Konserde izleyici ve dinleyicileriniz olarak bizleri neler bekliyor?

Az önce konuştuğumuz tüm renklere yer vereceğiz. Coldplay’den Eric Whitacre’a, sevdiğimiz bildiğimiz parçaların koral düzenlemelerinden tanıdığımız sound’lara kadar geniş bir skala sunuyoruz. Bizim konserlerimiz gitgide açılan bir yolculuk. Işık, ses ve hareketin birlikte yarattığı bir dünyaya davet ediyoruz izleyiciyi. Çıktıklarında yüzlerinde bir gülümseme ve birlikte şarkı söylemenin verdiği mutluluk olacak.

Tabii yine birlikte müzik yaptığımız değerli isimlerden bazıları bu konserimize konuk olacak; Korhan Futacı, Duygu Soylu ve Evrencan Gündüz ile sahnede yine harikalar yaratacağımıza eminim. Seyirci hazır olsun! Sevgili Evren ile çok sevilen bir Yavuz Çetin şarkısını ise yeniden koral olarak düzenledik. Bunu ilk defa sahnede söyleyeceğiz.

Gelecekteki projeleriniz ve kariyer hedefleriniz nelerdir? Müziğe ve koro şefliğine yönelik neler yapmayı düşünüyorsunuz?

Daha çok kadın koro şefi yetişsin istiyorum. Bunun için bir mentorluk programı hazırladık ve şu anda kaynak arıyoruz. Vokal Akademi’de gerçekleştirdiğimiz atölyeleri sıklaştırdık, bunları düzenli hale getiriyoruz. Şarkı söyleme, koro şarkıcılığı, riff teknikleri ve vocal painting üzerine pek çok atölye düzenlemeye devam edeceğiz. Voice Up A Capella Festival’in yeni edisyonu 2025’te ve şimdiden programlamaya başladık. Headiner olarak görüşmeye başladığımız bazı çok heyecanlandıracak isimler var. Umarım en kısa zamanda onun haberini veririz. Ayrıca hem Chromas hem de VA Pop & Caz korolarıyla konserlerimiz devam edecek. Tanınmış sanatçı ve gruplarla da kolaboratif işleri çok sevdiğimiz için bunlara devam ediyoruz. Evrencan ve Duygu’nun yanı sıra Mercan Dede ile çok yakında açıklayacağımız sürprizlerimiz olacak. Şunu da söylemeden geçmeyeyim; arada kayıt yapmaya da devam ediyoruz. Dijital platformlar üzerinden şarkı yayınlamayı da sürdüreceğiz.

BUNLAR DA İLGİNİ ÇEKEBİLİR