Yolculuklarına dair deneyimlerini progresif seslerle dolu elektronik müziğiyle buluşturan ve sesleri günlük sayfalarına dönüştürürken bir yandan da görselleştiren Fransız prodüktör Thylacine, 10 Haziran akşamı PSM Loves2Dance kapsamında %100 Studio’da! Konserden önce elektronik rüyaların kuyularına inerek, hisler deryasının sorumlusu Thylacine ile gerçekten tanışalım.
İlk bağımsız üretimlerinden beri seyyah profilini oluşturmuştu aslında. Bu yüzden albümlerini dinlerken bu deneyimi sadece janrlarla sınırlandıramıyoruz. Mesela ilk albümü “Transsiberian”, Trans-Sibirya demiryolundaki yolculuğunu anlatıyor. İlahi gibi tonlayan ağıtları içerirken, Kuzey ülkelerinden seslenen bir çocuk korosuna da yer veriyor. Farklı kültürlerin imza seslerini, hiçbir kültürde olmayan elektronik seslerle buluşturuyor. Aslında Thylacine, Kutsal öğeleri müzik ve yolculuk olan, kendine ait bir kültür yaratıyor gibi. Hiç kimseyi dışarıda bırakmadan herkesi kendi yolculuğuna dâhil etmek istiyor.
Kendisi müziğini “sonik yolculuklar” olarak tanımlıyor. Son yayını “9 Pieces” de 8 parçalık bir uzun yol. Başlar başlamaz “Polar” ile progresif sesler, hisli bir kadın sesine karışıyor. Tam ilk albümünü anımsatıyor derken “Anatolia” ile bağlama sesleri duymaya başlıyoruz. Dünyanın bir ucunda sevdiğimiz bir sanatçıyı misafir etmek, tüm süreci yalnızca bir müzik deneyimi olmaktan çıkardığı için Thylacine ile başka bir bağ kuruyoruz.
“9 Pieces” daha beklenmedik sesleriyle ilk albümünden ayrılıyor. Hatta “Transsiberian”ın kayıp parçaları gibi hissettiriyor. Thylacine da artık daha imza seslerin peşinde. Elektronik ritimlerin bir motif oluşturmasını istemiyor ve duyar duymaz onu tanımamızı istiyor gibi. Birbirinden oldukça farklı vokallere, gurbet türkülerine, -saksafon ağırlıklı- nefesliler ile oluşturulan köprülere, enstrümantal seslerden ayrılan mekân seslerine, synth temelli melodilere rastlıyoruz. Ama aslında tüm müzikal adımlar, parçaların isimleriyle birleşince bir hikâye anlatıyor. “Bosphorus”un İstanbul Boğazı anlamına geldiğini öğrenince artık parçada duyduğumuz gurbet feryadı anlam kazanıyor.
Görsel anlatıları ise karmaşık tasarımlarından uzak. “9 Pieces”, adına sadık bir noktadan dokuz simgeyi birlikte taşıyor kapağında. İlk albümü “Transsiberian” kapağında ise bir harita hattını görüyoruz. Görsel dünyasının kalan parçaları, Thylacine’nin kendi yolculuğundan, hayatından, bizzat gördüklerinden, karavanından geliyor. Bu da dinleyicinin gerçeklik algısını katlıyor.
Thylacine’i farklı kılan sadece bir elektro-seyyah olması değil; sahne performansı. DJ setten ziyade küçük bir orkestra izliyormuş gibi hissettiriyor. Parçalarında duyduğumuz geleneksel sesleri, sahnede bizzat enstrümanıyla çalıyor. Elektronik setin başındaki bir halk ozanı gibi, dinleyicilerine sadece onunla tanıştıkları ana özel bir deneyim sunuyor. Saksafon, gitar, bağlama, klarnet… !10 Haziran akşamı, Thylacine ile benzersiz bir yolculukta olacağımıza hiç şüphe yok.