Zorlu PSM’de sahnelenen “Sesler”, tek kişilik yapısıyla hem karakterin kişisel hikâyesini hem de izleyiciyle ortak bir hafıza alanını araştıran bir oyun. Kerem Kurdoğlu’nun kaleme aldığı metni, Mehmet Birkiye sahneye taşırken, sahnedeki tek kişilik performansıyla Salih Bademci, izleyiciyi kendi dünyasının seslerine davet ediyor. Kişisel hatıralarından yola çıkan karakter; babası-sesler ve kendi iç dünyası üzerinden kent seslerine odaklanıyor. Oyun; şehir sesleri üzerinden izleyiciye açılıyor. Yaklaşık 60 dakika süren tek perdelik oyun, biçim olarak yalın ama içerik olarak kişisel bir sunum hissi yaratıyor.
Kent ve Anlatı
Oyun boyunca Bademci, sahnenin merkezine yerleştirilen uzun masanın etrafında dolaşıyor. Bu esnada seyirciyle doğrudan konuşuyor ve karakterin kişisel anılarını aktarırken sahneyle mekânsal değil ortak bir çağrışım alanı kurmayı hedefliyor. Sahneye konulan uzun masa üzerindeki; kablolar, ses kayıt cihazı, mikrofon, çay bardağı gibi objeler, izleyiciyi bir anıların içindeymiş gibi hissettirmeye teşvik ediyor. İlk bakışta kişisel görünen bu hikâye, yavaş yavaş bir şehrin seslerine ve bir toplumun belleğine doğru açılıyor.
Oyun, İstanbul’un sürekli değişen yüzüne ve giderek silikleşen kentsel belleğe odaklanan bir metin gibi okunabilir. Oyunun öne çıkan yönlerinden biri, izleyiciyi kendi zihnini dinlemeye, kendi çocukluk hikayelerinden, unutulmuş anılardan, azalan gündelik tınılardan bir yolculuğa davet etmesi. Oyun bu anlamda sadece kulaklarıyla değil, hafızasıyla dinlemeye çağırıyor. Seyircinin zaman zaman gözlerini kapatarak duyduğu sesleri kendi zihninde canlandırabilmesi, oyunun etkili bir yönü. Oyun, seslerle kurduğu ilişkiyi genel olarak akıcı bir dille aktarıyor ve atmosferini bu yapı üzerinden kuruyor. Aslında hikaye bazı anlarda seyirciye daha yoğun bir deneyim sunma potansiyeline sahip; örneğin bir noktada sahne tamamen karanlığa bürünüp yalnızca tek bir ses öne çıkabilir ve bu, seyirci ile hikayenin arasındaki derinliği daha da güçlendirilebilirdi. Sesler, özellikle şehrin sesleri belki de birçoğumuz için farkında olmadığımız bir gürültüden ibaretken oyunda bir gürültü olarak değil seslerin içindeki anlam duygusu öne çıkarılıyor.
Oyunun merkezinde yer alan Salih Bademci, doğal ve akıcı bir performans sergiliyor. Daha çok metne ve atmosfere dayanan bu tür bir oyunda, oyuncunun sürekli seyirciyle bağ kuran tavrı, yapının taşıyıcı unsurlarından biri. Bademci, anlatının ritmini elinde tutuyor ve izleyiciyi oyunun tonuna uyum sağlamaya davet ediyor. Kent sesleri gürültü olarak sınıflanmış olsalar bile araştırmalara göre yalnızca rahatsızlık yaratmıyor; kimlik, aidiyet ve mekânsal deneyimle doğrudan ilişki kuruyor. Bu yönüyle oyun, izleyiciye şehrin unutulan anılarını hatırlama imkanı sunuyor.