Müzikle haşır neşir olan bir aileye doğmuş Charlotte Cardin. Annesi piyano çalarmış, babası ise rock’n’roll’a epey düşkün bir dinleyiciymiş. Charlotte’ın müzikle teması okul döneminde olmuş elbet. Bir ilkokul müsameresinde Led Zeppelin ve The White Stripes şarkıları söyleyerek sahneye çıkmış ilk defa; tam yedi yaşında.
Charlotte Cardin’in yaptığı ilk iş modellik aslında fakat moda endüstrisinin bir parçası olmak istemediğini anladığı 2013 itibarıyla müziğe doğru yöneliyor. Kanada’da yayımlanan La Voix adlı şarkı yarışmasında finalist olması da onu, arzusunu gerçekleştirmesi yolunda kamçılamış. O yaşlarından bu yana hâlâ taşımakta olduğu kimi duygu ve düşüncelerini şöyle anlatıyor: “Her zaman gerçek arzularım ile dünyaya sunmayı seçtiklerim arasında kaldım. Bu irade çatışması, genç yaşta kendimi çok boş hissetmeme neden oldu ve bu hâlâ mücadele ettiğim bir şey.”
Cardin’in ilk kaydı, Fransızca ve İngilizce sözlü şarkılar içeren 2016 çıkışlı Big Boy adlı bir kısaçalardı. Kanada’da hızla popüler olan bu mini koleksiyonu bir sonraki sene, Main Girl isimli bir EP daha takip etti. Charlotte artık dünyanın farklı yerlerinde iştahla dinlenmeye başlamıştı.
Main Girl’ün hitlerinden biri olan “Dirty Dirty”, bir geçmişe seyahat parçası aslında. 15 yaşına dönüp, o dönemki hislerini kurcalıyor Charlotte Cardin. Buldukları: Kıskançlık, şehvet ve arzu. Bu arada hikâye görsel olarak da tamamlanıyor. Öyle ki parçanın klibi de müzisyenin Montreal’de büyüdüğü mahallede, gerçek arkadaşlarıyla çekilmiş görüntülerini derliyor.
“Dirty Dirty”, Charlotte Cardin’e iki yıllık bir turnenin yolunu açtı. Dünyanın dört bir yanında, büyük festivallerin sahnelerinde konserler vermeye başladı. Festival d’Été de Québec’te Sting ve Peter Gabriel’ın özel konuğu oldu örnekse. Müzisyenin unutulmaz performanslarından biri de piyanosunun başında Chris Isaac klasiği “Wicked Game”e getirdiği yorum oldu; etkileyici sesi, dinleyen herkesi büyülüyordu.
Şarkı yazarlığı konusunda da takdirleri toplamış bir müzisyen Charlotte Cardin. “Main Girl”, “Paradise Motion” ve “The Kids” parçalarıyla 2018 Juno Ödülleri’nde En İyi Şarkı Yazarı kategorisinde adaylardan biri olmuştu. Aynı sene, En İyi Yeni Sanatçı ödülü için de ismi geçenlerdendi.
Şarkılarını nasıl yazıyor derseniz; zaten hayatında fazlasıyla yer kaplayan duygularını takip ettiği bir pratik geliştirmiş Charlotte Cardin. Fakat her şey kendisiyle ilgili değil; etrafındaki başka insanlardan da epey ilham aldığını söylüyor. Duygular, bir tür pusula onun için. Çoğunlukla yaşanmış deneyimler üzerinden gerçek olmayan kişiler yaratıyor, sonra da onları karşısına alıp konuşuyor. Şarkılarının pek çoğu böyle ortaya çıkmış.
Cardin, yaşamında iz bırakmış şarkıların bahsi geçtiğinde Radiohead’in “No Surprises”ını muhakkak anıyor. En yakın arkadaşının arabasında, parçayı ilk defa duyduğunda 13 yaşındaymış. O güne kadar “Karma Police” dışında Radiohead’le pek bir bağı yokmuş ama gücünü sadeliğinden alan “No Surprises” onda yeni bir kapı aralamış; daima ilham kaynakları arasında olacağını söylüyor.
İlk albümü, 2021 çıkışlı Phoenix. 13 parçalık bu koleksiyon, Türkçede zümrüdüanka anlamına gelen adına da atıfta bulunarak, “ikinci şans” vermeyi konu ediniyor kendine. Cardin kişisel yaşamında bu albümün hazırlığına rastlayan süreçte, içinden gelen seslere güvenmeyi öğrenmiş. İnsanların kendi üzerinde çalışarak, kendilerini dinleyip ihtiyaçlarını gidererek özleriyle barışık bir hâle geleceğine inanıyor.
Phoenix’e dair hislerini şöyle aktarıyor müzisyen: “Beni dinlerken, hissettiğiniz duygularla iletişim kurmakta hiçbir sorun olmadığını bilmenizi istiyorum. Bizi yaralayan ya da bizi rahatsız eden yerleri kazmak zorludur. Ben de bu nedenle utanç duyduğum, beni mutsuz eden ve rahatsız eden şeyleri sizinle paylaşmak istedim. İçini dökmek insanı çok rahatlatıyor. Çaresizlik son derece normal bir duygu. Aşırı mutluluk da öyle. Etrafımızda bunca acayip şey olup biterken ne hissettiğimizi düşünmeyi unutabiliyoruz. Umuyorum ki siz de benim gibi hissediyorsunuzdur.”
Albümün kliplenen şarkılarından “Passive Aggressive”, yukarıda anlattıklarının yansımalarına dair iyi bir örnek teşkil ediyor. Teması toksik bir ilişkiden kurtulmak olan şarkının gölgesindeki karanlık hisleri, müziğiyle aydınlatıyor; parlak, canlandırıcı, özgürleştirici bir dans atmosferi yaratıyor.
Phoenix’teki şarkıların yazım sürecine, prodüktör Jason Brando da dâhil olmuş. Bu deneyimin ardından, ortak bir anlatı üretmenin insanın üzerinde oldukça yenileyici etkiler bıraktığına inanıyor Charlotte Cardin.
Kendisinin de tıpkı müzik türlerinin sınırlarına bağlı kalmadığında ya da kimi müzisyenlerin mahrem kabul ettiği şarkı yazma anlarını bir başkasıyla paylaşabildiğinde yaptığı gibi; alışılagelenin, toplumun koyduğu tuhaf beklentilerin yılmaz takipçisi, onaycısı olmadan, sorgulayıp kendine uygun olanı bularak yaşamanın daha makul olduğunu düşünüyor Charlotte Cardin. Dinleyicilerini de kendilerini bulma yolculuğuna çıkmaya teşvik edenlerden biri olmayı arzuluyor. “Benim gibi, kendilerinden ne beklendiği ile gerçekte kim oldukları arasında kalanlar, şarkılarım aracılığıyla bu özgürleşmenin bir parçasını yaşıyorlarsa, bu albüm amacına ulaşmış olacaktır.” diyor.
Phoenix’in, yine Atlantic Records etiketiyle yayımlanmış bir genişletilmiş versiyonu da var. Adıyla müsemma koleksiyon, eklenen altı şarkıyla yeniden doğuyor. İlk versiyon için hazırlanan 50 demonun bir daha gözden geçirilmesinin ardından “You Lie You Die”, “Changing” ve “Over Me” adlı üç orijinal de Phoenix (Deluxe) uzunçalarına ekleniyor.
Cardin’in bu seneki en taze meyvesi, şüphesiz ki yeni albümü “99 Nights”