Danimarkalı müzisyen ve besteci Agnes Obel, 2010’a tarihlenen ilk albümünden bu yana ödüller ve farklı sanat disiplinleriyle kesişmelerle dolu bir müzik kariyeri inşa etti. Chamber pop, neo klasik ve caz unsurlarıyla nitelikli harmanlar yarattığı parçalarını, 1 Temmuz’da PSM Loves Summer kapsamında Turkcell Sahnesi’nde canlı canlı dinlemeden önce kariyerinden kimi satır başlarını hatırlıyoruz. Akışa göz kamaştıran video klipleri de eşlikçi.
1980 yılında Kopenhag’da dünyaya gelen Agnes Obel, müzisyen bir anne ve enstrüman koleksiyoneri bir babanın çocuğu olarak piyanoyla küçük yaşta tanıştı. İlk müzikal kahramanı olan İsveçli caz piyanisti Jan Johansson’dan ilhamla, kendine özgü bir yaklaşım ve çalışın peşine düşüyor. Lise yıllarında müzik tutkusu her şeyin önüne geçiyor ve profesyonel bir kariyer inşa etmek umuduyla akademiyle ilişkisini kesiyor.
2000’lerin ortalarından bu yana Berlin’de yaşayan Obel, tamamını kendi başına bestelediği, düzenlediği, kaydettiği ve prodüksiyonunu üstlendiği ilk albümü Philharmonics’i 2010 yılında yayımladı. Piyanoyu bir enstrümandan farklı olarak değerlendiren şarkı yazımıyla ilk tanışma olan PIAS Recordings etiketli bu albüm, kendisine Danish Music Awards’ta tam 5 ödül kazandırdı.
Parçaları bu dönemde sinematik anlatılara da eşlik etmeye başladı. Grey’s Anatomy, Revenge ve Offspring gibi dizilerin yanı sıra Philharmonics albümünden üç parça Thomas Vinterberg’in Submarino filminde kullanıldı. İlk albümünün başarısı, kariyerinin başındaki yetenekli müzisyenlere verilen European Border Breakers Award (EBBA) ödülüyle taçlandırıldı. 2004’ten bu yana dağıtılan ödülü bugüne dek kazanan diğer isimler arasında Dua Lipa, Adele, Carla Bruni, Corinne Bailey Rae, Stromae, Anna Calvi gibi müzisyenler var.
Fazlasıyla detaylı ama bir yandan da oldukça minimal tınlayan ikinci albümü Aventine, 2013 sonbaharında yayımlandı. Philharmonics’te tanıştığımız besteciliği, Aventine’le birlikte “ustalık” seviyesine erişti şüphesiz ki. Avrupa çapında büyük liste başarıları yakalayan albüm hakkında “Sınırlı sayıda enstrüman kullanarak büyük duygular canlandırmayı” hedeflediğini söylüyor Obel. Nitekim kompozisyonlarında yer verdiği sessizlikleri de anlatısının bir parçası hâline getirerek kusursuz bir his bütünü yaratıyor Aventine ile. Agnes Obel denince akla gelen ilk parçalardan olan “Fuel to Fire”, “Dorian” ve “The Curse” de bu koleksiyonda yer almakta. Albümün genişletilmiş versiyonunda, “Fuel to Fire” için David Lynch tarafından yapılmış atmosferik bir remiks olduğunu da hatırlatalım.
Odağını piyanodan farklı tuşlu çalgılara çevirdiği üçüncü albümü Citizen of Glass, yine üç yıllık bir aranın ardından 2016’da yayımlandı. Yaylı partisyonları ve eski klavye modellerinin yanı sıra albümün sonik dünyasını şekillendiren enstrümanlardan biri de 1920’lerde tasarlanan bir elektronik müzik enstrümanı olan Trautonium. Yine konsept bir anlatı etrafında kurgulanan albümle çağının sayılı bestecilerinden biri olduğunu ispat eden Danimarkalı müzisyen, düşsel nüanslarla bezeli bir pop yarattı üçüncü albümünde.
“Agnes'in besteci olarak özerkliği, vokal ve enstrümantal ses manzaralarını yaratma ve üretmedeki hassasiyeti bizi büyüledi.” Bu sözler, 2018’de katıldığı köklü plak şirketi Deutsche Grammophon’un başkanı Clemens Trautmann’a ait. 1898’de kurulan ve müzik tarihine yön veren oluşumlardan biri olan Deutsche Grammophon’la yaptığı kontrat dâhilinde, albümlerinin Kuzey Amerika yayınlarını da bir başka efsane etiket, Blue Note yapacaktı.
Bu iki etiketin ortaklığıyla yayımlanan ilk ve kariyerinin dördüncü stüdyo albümü Myopia ise 2020’de piyasaya sürüldü. Güven ve şüphe kavramlarını deşen şarkılardan oluşan albüm, kişinin zihninin kendisine oynadığı oyunlarla ilgileniyor. Sonik anlamda yine olabildiğince yalın ama çarpıcı düzenlemeler barındıran albüm, Agnes Obel evreninde trip-hop, electronica, art-pop gibi yeni haritalar da açıyor. Berlin’deki stüdyosuna yine kendi başına kapanarak kaydettiği bu albümle, bir kez daha eleştirmenlerden övgüler toplamayı başardı Agnes Obel.
Kariyeri boyunca üretimlerinin her birine dinleyicinin rahatlıkla ilişki kurabileceği, tanıdık dürtü ve duygular serpiştirmeyi alışkanlık edinen, türünü nadir örneklerinden olan bir besteci Agnes Obel. Turkcell Sahnesi’nde yankılanacak melodileriyle bir kez daha ortak hislenimlere yol açacağına en ufak bir şüphe yok.