Günümüzde genç şarkıcılar Youtube'da keşfediliyor, Billie Marten bu isimlere iyi bir örnek. Yorkshire'li romantik kızın kırılgan, kristal bir sesi var ama şarkı sözlerinde zehrini kendi içine akıtıyor.
21 Eylül akşamı Zorlu PSM'de dinleyeceğimiz Billie Marten karakteristik sesi ve sözleriyle karmaşık bir alaşıma sahip.
'Sayfalarca kendim için yazıyorum, başkası için değil'
Billie Marten ile adaşı Billie Eilish'in andıran ses rengine sahip olduğu çoğumuzun dikkatini çekmiştir ama Eilish endüstriyel mekanik pop bir yorum ve karaktere sahip iken Marten dizeleri baştan sona klasik geleneksel 'British Folk' tavrında okuyan bir şarkıcı. Tıngırdayan gitar 20. yüzyıldan sonra 21. yüzyılda da hâlâ iş yapan bir 'star' formatı olduğunu Billie Marten ile yeniden ispat ediyor. Her ne kadar "Flora Fauna" albümünde bu tavrını terkediyor görünse de kendini var eden tavrını aslen korumayı sürdürüyor.
Amy Winehouse'a dair bir belgesel izledim, Amy belgeselde şarkı sözü yazmanın zorluklarından bahsederken aslında kendini ve ikili ilişkileri anlattığını söylüyordu. Zaten sözleri dinleyen herkesin hemen kabul edeceği bir şey bu, fakat, Billie Marten de yukarda başlıkta yazdığı gibi 'sayfalarca kendim için yazıyorum' dese de dinleyenler o sözlerde Bille'yi değil kendini görüyor, işin sırrı bu değil mi zaten; o kendini anlatırken benim o sözlerde kendimden şeylerin peşine düşmem! Yazar Abbie Aitken, Marten'in bu tavrına 'öz düşünme' diyor, belki bu tabir karışık oldu bir nevi 'içe dönüşe' zorluyor da denebilir.
Billie Marten'in dinleyini zorlayıp hırpalayan bir sesi yok, dinleyici için bu avantaj, müzik yerine sözlere kulak vermeyi sağlıyor, sözlerin içine girmeyi, o söylerken birlikte iç labirentlerde dolaşmayı... Bilhassa konserlerde Marten ile dinleyicinin ilişkisi bakımından bir fırsat, 21 Eylül akşamı bu satırları okuyanların bana katılacağını umuyorum. En çalkantılı anlatımlar dahi belli bir yumuşaklığa sahip ama iç hesaplaşmalar öyle olmayabilir!
Mırıltılar da şarkıya dahil
Daha 25 yaşına varmadan dört albüm yayınlayan sanatçının son çalışması "Drop Cherries" adını taşıyor. Kendi anlatımıyla, bembeyaz bir çarşafa düşen kirazların kan kırmızısı... Sıradan şeylerin toplamı aşkı daha büyülü hale getirir mi? Bu son çalışma ilişkilere güçlü bir övgü niteliğinde. Marten bunu yaparken bir yandan olgun bir müzik sunmanın yolunu arıyor, hatta, bazen müziğin sözlerin önüne geçtiği de oluyor. Daha gelişkin armonik arayışlara girmesi klasik 'mikrofon, akustik gitar ve sözler' üçlüsünün kolaylığını [sözlerin kuvvetli olması kaydıyla tabi] daha armonik bir müziğe ve sözlere dönüştürür mü ilerleyen yıllarda göreceğiz ama son albümde bu denemeleri yaptığına şüphe yok. Bazı şarkılarındaki yaylı ve nefesli kullanımına dikkat!!!
Bağırmadan şarkı söylemek mümkün
Kendi sesimizi duymakta zorlandığımız bir dünyada bağırmadan şarkı söyleyip bir de bunu onbinlerce kişiye dinletmek mümkün mü? Marten'in bu imtihana girmek istediğini sanmıyorum ama kendi doğallığından gelen bir anlatıma sahip olduğu için bunu başardığını söylemek doğru olabilir. Ne söylediğini anlamaya başladıktan sonra, Tyler Golsen'in dediği gibi, "şu üç önemli alana odaklanıyorsunuz; Sıradan anların kutlanması, derin varoluşsal sorgulamalar ve sevdiğiniz bir ânı paylaşmanın saf mutluluğu". Bu üç şey aslında hepimizi anlatmıyor mu? İşte, zaten bu yüzden şarkıya ve şarkıcıya kulak kesilmek daha kolay oluyor.
Marten istikrarı seviyor olabilir
Akustik müzik katmanlarının arasına sıkıştırılmış ustalıklı sözler modası geçmeyen bir yaklaşım olabilir ama tuzaklarla doludur. Marten, anlaşılan bu tuzakları istikrarını koruyarak aşmayı düşünüyor. Hem genç yaşına rağmen çıkardığı dört albüm, hem albümler arası müzikal geçişlerdeki akıllı değişkenler kendisini kalıcılar arasındaki isimlerden birine, daha ötesi, ilerde bir pop/folk panteonuna sokar mı bunu şimdiden söylemek zor, elindeki müzikal malzeme azaldığında ne yapacak şimdiden merak ettirmiyor değil ama aradan geçen beş albüme bakınca bu malzemede şimdilik sıkıntı yok!
21 Eylül’de görüşmek üzere.