KAMANÇENİN BÜYÜLÜ SESİNİN PEŞİNDEN: MARK ELIYAHU

FERİDUN ERTAŞKAN - CAZKOLİK

Peşine düşmek demek aslında sanatçı olarak Eliyahu'nun müzikal sırrını merak etmek ve öğrenmek demek.

41 yaşındaki kamançe sanatçısı Eliyahu, Dağıstan kökenli bir Musevi olsa da o aslında bizden biri. Etnik müzik yapıyor olsa da Türkiye'de o bir pop star. Konserleri son sandalyeye kadar doluyor. Müzikleri en fazla bu ülkede dinleniyor. Ekşi Sözlük'te hakkında onlarca sayfa yorum var ve eleştirel yazana rastlamadım desem yeridir. Şarkılarının gönlümüzü bir yerden yakaladığı kesin ama nereden? Bazı şarkıların isimleri Türkçe. Eliyahu, bizi bizden iyi tanıyor.

“İstanbul'da kendimi evimde hissediyorum” diyordu sanatçı

Kalın siyah kaşların çevrelediği uzun üçgen maskülen bir yüz, kabarık, kıvırcık, bazen farklı şekillere bürünen, bazen Jamaika stili sarıp sarmalanan gür saçlar sanatçının markaya dönüşmüş görüntüsünün adeta logosu oldu. Portre fotoğraflarında rapçiler gibi özgüveni yüksek, karşısındakini yukarıdan aşağı süzerek bakıyor. Karşı koyar gibi, sıra bende, gün benim günüm der gibi.

2018 yılında Anadolu Ajansı'na konuştuğunda İstanbul'a üçüncü kez geldiğini söylemişti. Araya pandemi girdi ama geçen beş yılda üzerine birçok yeni konser eklediğini söylemek yanlış olmaz.

"Journey" videosunu bir daha izlemeye başlıyorum. Kamançenin insanın ciğerini dağlayan bir etkisi var (yıllar önce bu sözleri Yunan klarneteçi Vassili Saleas için yazmıştım, yıllar sonra kısmet Eliyahu içinmiş) ama Eliyahu'nun kullandığı bizim Karadeniz kemençesine benzemiyor, aynı aileden gelse de yapısı, dokusu, kokusu, sesi farklı, sanki atası gibi görünüyor. İstanbul kemençesinin zarafetinden de farklı. İstanbul kemençesi sessiz ve kibar bir hüzne sahiptir. Eliyahu'nun kemençesi haykıran, hırçın bir burukluğa sahip. Yaş ve kuşak olarak sanki daha genç.

Eliyahu kamançe isimli bu enstrümanının 'duyguların matkabı' olma özelliğini bence iyi anlamış. Yayın telleri ileri geri gerildikçe öfke ve hüzün bir olup adeta içimizden fışkırıyor. Duygusal olarak biriken ne varsa sıraya girmiş çıkmayı bekliyor. İşte böyle bir etkisi var. Eliyahu bu etkinin farkında, yayı tellerde acımasızca gezdirirken bazen sesi yükseltiyor, bazen duyguları çıldırtıyor.

2022 yılı albümü "Aşk Hakkında", Eliyahu'nun müziğindeki ortak sırrın daha etkili hale geldiği ve konser performansları için üretilmiş bir çalışma gibi duruyor.

Öte yandan, Cem Adrian gibi virtüöz vokalistlerle ortak çalışmalar müziğin sözler üzerinden dinleyicinin bünyesine yeniden yüklenmesi ve bu etkinin müziğin dozuyla giderek artmasına vesile oluyor. Böyle bir canlı konser anında vokalin ve kemançanın sesine aynı anda maruz kalıp da bundan etkilenmeyecek pek kimse yoktur.

İşte şimdi Mark Eliyahu'nun müzikal sırrını veriyorum

Eliyahu'nun müziğini biraz dikkatli takip eden ama öte yandan, müziğin farklı kulvarlarını da bilen ve seven meraklı müzikseverler Eliyahu'nun müzikal olarak neo-klasik/minimalist tarz müzikteki gibi 'groove' kullandığını fark etmiştir. İster klavye, ister başka bir enstrümanla birkaç cümlelik çarpıcı müzikal bir ifade bulup bunu artan tempoda döndürerek etkisini artırmak ve pik noktanın ardından yavaşlayarak dağılmasını sağlamak gerekli. Benim son izlediğim iki konserden örnek vereyim. İlki Ludovico Einaudi, ikincisi Nils Farhm'ın konserleri. Bu ikisi benzer müzikal kulvara sahip olsalar da ifade biçimleri ve enstrüman paleti farklı olan sanatçılardır ve 'crescendo groove' ile tempolu melodi yükselişini ısrarlı ama yavaşça artan duygusal tempoyla inşa ediyorlar, sonra, bu artış sürecinde biriken duygusal gerilim zirve anında dinleyicide duygusal patlamaya dönüşüyor. "Journey"nin de, diğer parçaların da, Eliyahu'nun cebindeki saklı sır bu.

Eliyahu'nun müzikal macerası yirmi yıllık bir geçmişe sahip. En azından kayıtlı müzikleri bize böyle söylüyor. 2006 yılında çıkan ilk albümü "Voices of Judea" bağlama soloyla başlıyor. "Prayer" isimli başlangıç müziğinde bozlak etkili bağlamadan başka bir enstrüman yok. O ilk yıllarda Eliyahu'nun belirgin etnik soundu/halk müziği zamanla yerini bugünün izlerine bırakıyor. İlk albümde bağlama ile kamançe ortaklaşması kültürel coğrafyanın sınırlarını çiziyor bize. Müziğinde henüz dijital eklentiler yok, vokal yorumlar az, doğanın ve coğrafyanın sırları saklı. Gerçekten etnik bir müzik. Bu ilk albümde Kafkaslar’ın gizemli enstrümanı târ da kendine bir yol buluyor. Kafkas dağlarından sesleniyormuş gibi içli bir sesi olan târ, bağlama ve kamançe ile bin yılın enstrümental üçgenini oluşturuyor bizim için. Sanki nesiller köklü sesleri bu kez genç Eliyahu'nun elinden iletilsin istiyor.

Eliyahu'nun iki sene sonra çıkardığı "Sands" albümü de önemli bir çalışma. Milyonlarca izlenen/dinlenen "Journey"nin ilk versiyonu bu albümde kayıtlı. Müziğindeki enstrümantal açılımın ilk izleri de bu albümde ilk ipuçlarını veriyor.

Ve remiksler

Eliyahu'nun müziğinin sektörel yaygınlaşma sürecinin bir ayağı remiksler üzerinden dağıtım sektörü gibi çalışıyor. On yıl önce ilk remikslerden biri Mahmut Orhan eliyle yapılıyor, ardından Mehmet Gülce geliyor. Remiksler geçen sene ondan fazla sanatçının elinden ayrı bir albüme dönüşüyor. Eliyahu'nun sektörel yaygınlaşma periyoduna film müziği de giriyor, misafirli/konuklu çalışmalar da. Albümler ve konserlerle dolu disiplinli bir on küsur yılın ardından Mark Eliyahu bugün bölgesel yıldızlığın ötesine geçme eşiğini aştı. Her ne kadar ayağını sürekli buralara basacak olsa da -ki kültürel olarak buna mecbur- diğer ayağını etnik müziklerin dünya müziği üzerinden eriştiği her noktaya basmak isteyecek ve belki o ilk adımları çoktan attı bile.

30 Kasım akşamı Zorlu PSM Turkcell Sahnesi’nde izleyeceğimiz Mark Eliyahu bölgenin kültürel elçilerinden biri olma potansiyeline sahip. Ah bir de bu coğrafya hep birlikte 'biz' olmayı başarabilseydi bunun önemi belki daha çok anlaşılırdı.

BUNLAR DA İLGİNİ ÇEKEBİLİR