Elektronik müzik sahnesinin en yenilikçi isimlerinden Jamie xx, %100 Müzik katkılarıyla 9-10 Mayıs tarihlerinde Zorlu PSM’de düzenlenecek Sónar Istanbul 2025’te sahne almaya hazırlanıyor. Solo kariyerinde yayımladığı işlerle ve The xx grubundaki üretimiyle global müzik dünyasında kendine özel bir yer edinen Jamie xx, Sónar Istanbul'un unutulmaz anlarından birine imza atacak.
Bazı müzisyenler bir dönemin sesini yakalar. Jamie xx ise bir hissin zamansızlığını… Müziği dinlemiyorsun; adeta içinde geziniyorsun. Her parçası bir anı gibi. Bazen tanıdık, bazen uzak ama her seferinde seni içine alan bir anı.
Uzun süredir elektronik müzik sahnesinde derin bir etkisi olan Jamie xx, solo kariyerine attığı ilk adımından bu yana hem kulüp kültürünün hem de duygusal yoğunluğun sınırlarını yeniden tanımlıyor. Çalışmalarında ritim, ses ve sessizlik arasında kurduğu denge, onu yalnızca bir prodüktör değil; bir duygu mimarı hâline getiriyor.
In Colour (2015): Hafızanın Renklerle Dansı
Jamie xx’in ilk solo albümü In Colour, 2015 yılında yayımlandığında yalnızca elektronik müzikseverleri değil, genel müzik camiasını da derinden etkiledi. Albüm, Londra’nın geçmişten bugüne uzanan rave kültürünün parçalarını alıp, bunları kişisel bir anlatıya dönüştürüyordu. UK garage, jungle, dubstep, house… Hepsi var ama hiçbiri baskın değil. Çünkü bu albüm bir tür değil, bir hafıza haritasıydı.
“Gosh” ile açılan albüm, genişleyen ses katmanlarıyla seni daha ilk dakikada sarıyor. Ardından gelen “Sleep Sound”, adeta geceye düşen bir huzur hissi. Bu parçanın video klibinin ardındaki hikâye ise en az müziğin kendisi kadar çarpıcı: Sofia Mattioli'nin yönetmenliğinde çekilen klipte, Manchester Deaf Centre’dan işitme engelli bireyler Jamie’nin müziğini “hissederek” dans ediyorlar. Müziğin duyulmadan da yaşanabileceğini gösteren bu iş, Jamie’nin ses ötesi hassasiyetini de gözler önüne seriyor.
“SeeSaw” ve “Stranger in a Room” gibi vokalli parçalar, yalnızlığın ve iç sesin bir dışavurumu gibi. Özellikle “Loud Places”, Romy'nin vokaliyle birlikte nostaljiyle geleceğin dans ettiği bir nokta yaratıyor. Bu parça, aşkın boşluğuna ama bir o kadar da hafifliğine dair sanki bir kalabalığın içindeki sessizliği anlatıyor. Ayrıca Girl’de benim bu zamana kadar dinlediğim en eşsiz parçalardan biri. Anlatmak için kelime bulmamam bile.
In Colour, Jamie xx’in yalnızca ses mühendisliğindeki ustalığını değil, aynı zamanda duygulara dair derin sezgilerini de ortaya koyan bir başyapıt oldu. Ve onu klasiklerden ayıran bir şey daha vardı: Bu albüm zamanla solmadı. Aksine, her dinleyişte yeniden açılan bir günlük gibi kalmayı başardı.
Aradaki Yıllar: Sessizliğin Anlamı ve Denemeler
In Colour’dan sonra Jamie, uzun süreli sessizliğe gömüldü. Ama bu sessizlik, bir durgunluk değil, derin bir içsel üretimin habercisiydi. Ara ara yayımladığı tekliler, onun nasıl bir geçiş sürecinde olduğunu gösteriyordu.
2020’de gelen “Idontknow”, Jamie xx’in daha sert ve çarpıcı bir üretime yöneldiğini işaret ediyordu. Parça yüksek BPM’li, kaotik ama bir o kadar kontrollüydü. Pandemi döneminin belirsizliğine dair sezgisel bir tepkiden farksızdı.
2022’de yayımlanan “Let’s Do It Again” ise Jamie’nin pozitif enerjiye ve ritmik coşkuya döndüğünü gösteriyordu. House esintili bu tekli, onun gelecekte nasıl bir yöne evrileceğine dair umut verici bir ipucuydu.
In Waves (2024)
Jamie xx, tam on yıl sonra gelen ikinci solo albümü In Waves ile geri döndü. 2015 tarihli başyapıt In Colour'dan sonra beklentiler oldukça yüksekti. Ama Jamie xx hiçbir zaman beklentileri gürültüyle karşılayan biri olmadı. In Waves, adı gibi, sessiz ama kararlı dalgalar halinde geldi — sabırlı, derin ve etkileyici.
Albüm, Jamie xx’in kulüp kültürüne olan sevgisini doğrudan yansıtan "Wanna" ile açılıyor. Parça, eski usul rave’lerin enerjisini bugünün üretim teknikleriyle birleştiriyor. Vokal sample’ların tekrarı, ritmik kırılmalar ve her an yükselme ihtimali olan bir gerilimle dolu. Açılış, albümün karakterini de özetliyor: Dansa açık ama duygusal bir derinlikle.
Öne çıkan birçok parça olmasına rağmen (Baddy On the Floor, Falling Together, Treat Each Other Right…) In Waves'in asıl büyüsü, kalabalığın ortasındaki o yalnız ama huzurlu anlarda yatıyor. Ve bu anın en saf hali, kuşkusuz "Dafodil". Parça, adını bir çiçekten alıyor ama içerdiği duygular çok daha derin. Hafif kırık bir vokal sample, titreşimli synth dokunuşları ve arka planda neredeyse fark edilmeyen ambient tonlar... Jamie xx burada bir şarkı değil, adeta bir his tasarlıyor.
"Dafodil", elektronik müziğin içinde bir şiir gibi yükseliyor. Ne dans ettirmek istiyor ne de ağlatmak; sadece orada olmak istiyor. Bu parça, In Colour dönemindeki “Girl” parçasının ruhsal kuzeni gibi ama daha içe dönük, daha kırılgan. Jamie xx’in en iyi yaptığı şey burada zirveye ulaşıyor: azın içindeki çoğu göstermek.
Dafodil aynı zamanda albümün duygusal merkezini oluşturuyor. Parçanın ismi ilkbaharı çağrıştırsa da içinde sonbahara ait bir iç çekiş saklı. Tıpkı bir anıya dokunur gibi, geçip giden bir hissi yakalıyor. Uzun süre hafızada kalmasının nedeni de bu zaten: Bitince eksik kalıyor.
Jamie xx’in üretim anlayışı her zamanki gibi abartıdan uzak, detaylarla güçlü. Her boşluk bilinçli, her yankı birer duygu taşıyor. Albüm, bir kulüp gecesinin karmaşasından çıkıp sabaha karşı eve yürüyüşe dönüşen bir hissiyat taşıyor. Minimalist ama eksiksiz.
Jamie xx’i Dinlemek: Dans Etmek Değil, Hissetmek
Jamie xx’i yalnızca bir DJ, yalnızca bir prodüktör ya da yalnızca bir solo sanatçı olarak görmek eksik olur. O, kulüplerde çalınan beat’lerden, sabaha karşı hissedilen boşluklara kadar geniş bir duygu yelpazesinde dolaşan bir anlatıcı. Müziğiyle geçmişi bugüne taşıyor ama orada takılı kalmadan, geleceğin sesini bugünden inşa ediyor.
Onu dinlemek bir eylem değil; bir hâl. Kalabalığın içinde yalnız hissetmek gibi… Ya da tam tersi, yalnızken birden kalabalığa karışmak gibi. Jamie xx seni dans ettirmiyor sadece, seni seninle tanıştırıyor. Bu özel deneyimi, %100 Müzik katkılarıyla 9-10 Mayıs tarihlerinde gerçekleşecek Sónar Istanbul 2025’te Jamie xx sahnesinde yaşayabilirsiniz.