GEVENDE'NİN 20. YILI: YOLCULUK, EVRİM VE MÜZİĞİN GÜCÜ

Gevende, Türkiye'nin müzik sahnesine damga vuran ve kendi eşsiz tarzını yaratan bir grup olarak 2000 yılında Eskişehir'de yolculuğa çıktı. Şimdi, 2023'e geldiğimizde, Gevende 20. yılını geride bırakmanın gururunu yaşıyor. Bu özel dönemde, grup sadece müziğin evrimine değil, aynı zamanda birbirinden farklı coğrafyalarda tattığı deneyimlere, buluşmalara ve paylaşımlara da tanıklık etti. "Gevende'nin 20. Yılı: Yolculuk, Evrim ve Müziğin Gücü" başlıklı bu röportajda, grup üyeleri, geçen 20 yıl içindeki serüvenlerini paylaşıyor. İlk notadan bu yana, müziğin derinliklerinde geçirdikleri bu 20 yılın hikayesini ve geleceğe dair bakış açılarını bizimle paylaşıyorlar.

Grup olarak uzun bir aradan sonra seyircilerinizle kucaklaşacak olmanın heyecanını ve duygusal yönünü paylaşabilir misiniz? Seyirci ve hayran kitlenizin de çok sadık ve sizi sabırla bekleyen bir kitle olduğunu da düşünürsek; sevdiklerinizle kavuşuyormuş gibi hissediyor olmalısınız. Sahneye geri dönmek nasıl bir his sizin için?

Ahmet: Koronadan bir sene önce, bir sene ara verip biraz dinlenmek istedik. Kurulduğundan beri hiç böyle bir resmi ara vermemiştik. Sonrasında Korona girdi araya ve süreç çok uzadı. Yazın tekrar Çıplak Ayaklar Stüdyosunda 10 gün bir araya geldik ve ateşi kaldığı yerden tekrar harladık. Beraber ilk parçayı girdiğimiz anda 20 senenin içine kamikaze misali daldık. Seyirci ile buluşmak için aşırı heyecanlıyız. Seyirci diyorum; hep beraber seyir halindeydik çünkü, dinleyici demeye dilim varmıyor.

20. sanat yılınızı kutluyorsunuz. Gevende'nin 20. sanat yılına dair düşüncelerini ve geride bıraktığı 20 yılı nasıl özetlersiniz? Bu önemli dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz? İlk kurulduğunuz günden bugüne kadar olan müzik kariyeriniz hakkında neler hissediyorsunuz?

Gökçe: Sanat yılı değildi yol arkadaşlığının 20. yılı diyelim. İlk kurulduğumuz zamanlarda Carpe Diem’deki (her hafta doğaclama yaptığımız Eskişehir’deki mekan) performanslardan bugüne baktığımızda aslında hep o Eskişehir’deki “ahali” enerjisini taşıdık. Şekli değişti sadece; albümler büyük konserler, turneler… İlk gün de bugün de aynı heyecanlıyız; müzik kökte hep aynı kaldı şekli değişti.

Gevende olarak 20 yıl boyunca neler başardınız, neler öğrendiniz ve sanat alanında neleri deneyimlediniz? Bu süreçteki başarılarınız ve yaşadığınız zorluklar hakkında birkaç anı paylaşabilir misiniz?

Ahmet: Böyle bir ekibi sürdürebilir kılmak için tabii ki de ne badireler atlattık. Düştük, kalktık ama hiç akış bozulmadı müzikte. Sinan Sakızlı gibi bir prodüktörümüz oldu. Bütün albümlerde kahrımızı çekti ama öyle bir prodüktör ki sanki hiç kahrımızı çekmemiş gibi hep sabrı ve tebessümü ile yanımızda oldu. Bu seyahatimizde büyük payı vardır İran’dan Brezilya’ya, İsrail'e, oradan Kuzey Kutup Bölgesine kadar çok geniş bir coğrafyada yaptığımız konserlerde onlarca insan ve müzisyen tanıdık. Müzik hep bizi taşıdı biz onu taşıyalım derken. Müziğe minnettarız.

**Kariyerinizin bu önemli kilometre taşı için neler planlıyorsunuz? Dile kolay 20 yıl… Konsere gelecek kişiler olarak sizden o akşam neler beklemeliyiz? **

Sürprizi bol olacak :)

Sizi Eskişehir’de, h2000’de, Peyote’de izleyen kitleler artık orta yaşlı denilebilecek yaş grubuna girdi ve bu süre içerisinde müzikal anlamda da çok şey değişti ama Gevende hayranları her zamanki heyecanlarıyla konserinize gün sayıyor. Kariyeriniz boyunca dinleyicilerinizle kurduğunuz ilişkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ahmet: Yüz yüze tanışmaktan çok daha öte tanışıyoruz sanki dinleyicilerimizle, aynı yolun yolcusu gibiyiz.

Gevende olarak kariyerinizde 20. yılınıza ulaşmış bir grup olmanın size ve müziğinize etkisi nedir? Müziğinizin evrimi ve değişimi hakkında düşüncelerinizi duymayı merak ediyoruz. İlk dönemlerinizden bugüne müzikal anlamda nasıl bir gelişim yaşadığınızı düşünüyorsunuz?

Gökçe: İlk dönemlerimizdeki doğaçlama şarkı yapma eğilimimiz bugünlere kadar hep devam ediyor aslında. Buradaki şarkı teriminin altını çiziyorum çünkü doğaçlama sözlerle de olsa tüm grup olarak yaptığımız doğaçlamalar, aslında sahnede yaptığımız canlı şarkı aranjmanları halini aldı. Kimi zaman o konsere özgü oldu, kimi zamansa albüme götürmek istediğimiz parçalar halini aldı. 20 yıl süreyle bu mekanizmayı canlı tutunca içinden geçtiğimiz zaman aralıkları, müzik zevkleri, enstrümanlardaki arayışlar zamanla değişiklik gösterse de hem birbirini dinleyen hem de yanındakinden tam olarak ne çıkacağını öngöremediğin sürprizli macera hissi hep sürdü.

2006'da İran, Pakistan, Hindistan ve Nepal'e yaptığınız yolculuk hakkında daha fazla detay verir misiniz? Bu deneyimler müziğinize nasıl ilham verdi?

Gökçe: Bu başlı başına uzun bir röportaj konusu :) Eskişehir’den trenle başladığımız ve Türkiye’nin bile doğusunu neredeyse henüz görmemişken Dünya’nın doğusunu merak ederek başlayan karadan bir yolculuk. Yanımızda enstrümanlarla farklı kültürlerin içinden geçtik. Müzisyenlerle çaldık, şarkılar paylaştık, yemeklerinden yedik, hostellerde kaldık. O yörelerin müziğine kabaca aşinaydık ama yaşama dokunabileceğimiz kadar yaklaşınca hissiyatların kaynaklarına şahit olduk. Müziğimize olan etkisi tek kelimeye sığmaz ama özgürleştiriciydi diyebiliriz. Saatlerce süren müzikal ritüeller, Pakistan-Hindistan sınır kapısında her gün yapılan ihtişamlı seremoniler ve daha birçok deneyim, özellikle müzikal zaman/süre ile ilgili kalıpların dışında bir algının var olduğunu gösterdi. Belki de “Sen Balık Değilsin ki” albümündeki parçaların süreleri bundan dolayı alışılmışın dışındadır, kim bilir.

2011'de "Sen Balık Değilsin Ki" adlı ikinci albümünüzü yayınladınız. Bu albümün oluşturulma süreci ve ana teması hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Gökçe: Sen Balık Değilsin ki, İstanbul’a topluca taşındıktan sonraki albümümüzdür. Eskişehir’de oluşan ilk albüm “Ev” nasıl içi içine sığmaz çocuksu bir enerjiyse, “Sen Balık Değilsin ki” dünyanın farkına varmış, biraz depresif, enerjisini ifade gücüne yansıtmaya çalışan bir albüm. Röportajlarda bu albüm ardından soruyorlardı: “Gevende depresyonda mı?” diye. Biz de “Yoo, sadece İstanbul’dayız” diyorduk :) Bunun yanında süreç olarak hem Avrupa'da çokça çaldıktan sonra, hem de uluslararası ortak projelerimizin de ardından çıkan bir albüm. Gevende-Klein-Cluzel, Gevende- Balbazar, Eivind Aarset gibi... Oralardan da fikren ve ruhen beslendiğimiz bir sürecin sonu. Süreler bakımından Doğu, yapılar bakımından Batı ama yine Gevende’nin kendi dünyasının hissiyatında bir albümü denebilir.

"Monochroma" oyunu için hazırladığınız müziklerin soundtrack albümü 2014'te yayınlandı. Böyle bir projede bulunmak nasıl bir deneyimdi?

Ahmet: Kullanıcının patron olduğu, müziğin gidişatını dahi belirlediği bir yer oyun dünyası. Uzun döngüleri olan, döngülerin nerede başlayıp nerede bittiği belli olmayacak bir müzik tasarladık. Tasarım şeklimiz albüm veya konser tasarımlarından çok farklıydı bu anlamda.

"Gevende 20. Yıl Konseri" hakkında detaylı bilgi verir misiniz? Bu özel etkinlikle ilgili neler bekleyebiliriz?

Detayları sahneye saklamak isteriz ama seyirci ile iç içe gireceğimiz bir konser tasarımı yapıldı, gönüller coşkulu!

BUNLAR DA İLGİNİ ÇEKEBİLİR